Yıldırım Belediyesi
Ömer Küçükkaya
Köşe Yazarı
Ömer Küçükkaya
 

Göç, deprem ve kentsel dönüşüm...

Ve beklenen olmaya başladı. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden deprem haberleri geliyor. Manisa Akhisar'da önceki gece gerçekleşen deprem ve devamında süre gelen artçılar gündemi yeniden belirlememiz gerekliliğini ortaya çıkardı. Deprem ile ilgili uzun yıllardır yapılan uyarılara rağmen toplumsal bir duyarsızlık ile yüz yüze kaldık. O kadar çok noktadan ikazlar geldi ki, artık toplumu uyandırmak adına deprem sarsıntılarından başka birşey fayda vermez oldu.   Türkiye'nin bir deprem kuşağında olması elbette sürekli gözümüzden kaçıyor. İnşaat sektöründen Organize Sanayi Bölgelerine varıncaya kadar birçok stratejik sektörün büyüme hattını incelediğimizde, son Manisa Akhisar depreminin sallantılarının değeri daha çok ortaya çıkacaktır. Bursa'nın ötesinde İzmir, Aydın, İstanbul Anadolu yakasında hissedilen 5.4 şiddetinde ki depremin öncesi ve sonrası yaşanan artçılarda küçümsenecek türden değil. Peki, deprem bu kadar net bir dille geliyorum derken bizler ne yapıyoruz? Bursa başta olmak üzere Türkiye depreme ne kadar hazır? Olası bir depremde köprü ve otoyolların güvenliği ne durumda? Şehir hastaneleri başta olmak üzere kamu binaları, yollar, köprüler kaç şiddetinde bir deprem ya da sel felaketine karşı dayanıklı? Olası bir doğal afette kentlere ulaşım gitmediği takdirde kentler kendilerini ne kadar saat, gün veya hafta hayatta tutabilecekler?   ***   Başlıkta da ifade ettiğim gibi göç, günümüzün en önemli sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye'den yeni bir göç dalgasınnın daha Türkiye'ye yönlendirilmek istendiğini ifade eden sözlerini unutmuş olamazsınız! Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ciddi bir yabancı göç yerleşkesi oluşturuluyor. Anadolu'nun yapısı hızla göçmenler ve mültecilerle olumsuz değişime uğruyor. Öyle ki, Karadeniz'den Toroslara kadar heryerde yabancı göçmenlere rastlamak mümkün. Bursa'nın göç durumu ile ilgili sessizliğini koruyan adını sanını kimsenin bilmediği bir 'Göç İdaresi Müdürü' olması da bizim şansımız elbette! Ve yine AFAD, Bursa ile ilgili olası olumsuzluklara ne kadar hazır?   Marmara'nın ötesinde Türkiye'nin en güçlü ihracat kenti olan Bursa, aynı zamanda güçlü bir üretim kenti. Büyükşehir sınırları içerisinde yer alan Organize Sanayi Bölgelerinin ötesinde yerli ve otomobil fabrikası ile öncesinde çalışmalarına başlanılan TEKNOSAB, GUHEM gibi stratejik yerleşkelere de ev sahipliği yapan Bursa'da aynı zamanda teknik altyapısı güçlü iki devlet üniversitesi yer alıyor. Elbette bu üniversitelerin son yıllarda kentin sorunlarına başta olmak üzere ulusal ve uluslararası sorunlara ilişkin ortaya çıkan ve 'ben varım' ya da 'bizde varız' çıkışları yapan akademisyenlerinin olmaması önemli birer detay! Son dönemde bilindiği üzere Akademik Odalar Birliği'de derin bir sessizliğe büründü.   Bursa adına önemli dinamiklerin bu derin suskunluğunun altında hangi korkular olduğu ayrı bir husus olarak hafızalarımzı meşgul ediyor olsa bile, asıl soru "çözüme dair fikirleri yok mu" sorusu... Bursa'nın kentsel dönüşüm ve çarpık yapılaşmadan kurtulması gerekiyor. Ulaşım sorununun bir günde çözülemeyeceğini bilmemiz gerekiyor. Yine yüzyıllardır var olan Bursa'nın büyüme ve gelişme reflekslerini iyi okumalıyız. Verimli tarım arazileri tüketilen, yanlış ve çarpık yapılaşmanın beraberinde getirdiği kalitesiz betonlaşma ile yaşam standarları eksiye giden bir Bursa'nın önüne geçmeliyiz. Elbette bu konuda İMSİAD gibi Mimarlar Odası gibi, kuruluşlarında sessizliğini bozması gerekiyor. Bugün Bursa için hep birlikte ortak akıl ile konuşmak zorundayız. Bursa'nın göç sorununu Vali Yakup Canbolat liderliğinde güçlü bir koordinasyon kurulu ile masaya yatırmalıyız. Bursa'nın ilçelerinden, köylerinden kent merkezine gelen göç durumunu tespit etmeli ve yine hem Anadolu'dan hem de yurtdışından gelen göçlerden kaynaklı demografik değişimleri sosyoekonomik ve sosyopolitik açıdan değerlendirmek zorundayız. Bursa'nın hangi partili olduğuna bakmaksızın tüm siyasi parti İl Başkanlarının, Milletvekillerinin ve Genel Merkez yöneticilerinin kent adına yeniden aynı masada buluşması gerekiyor. Aksi taktirde olası bir depremde yaşanacak kayıp sadece Bursa'yı değil, beraberinde İstanbul, İzmir ve hatta Türkiye'yi kaybetmemiz anlamına geliyor...   ***   Elbette bu sürecin stratejik bakış açılarını da yakalamalıyız. Göç dalgalarının ısrarla yönlendirildiği Türkiye'ye acaba yeraltı sarsıntılarını tetikleyen bir cihaz veya sistem ile operasyon çekilmesi mümkün mü? Aslında bu konuda sosyal medyayı ve Ankara'yı yakından takip edenlerin bazı siyasilerin dipnotlarını da görmezden gelmemesi gerekiyor. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Mustafa Hidayet Vahapoğlu'nun geçtiğimiz günlerde bir internet gazetesinin paylaşımında yer alan 'koronavirüs' hastalığı üzerinden gerçekleştirdiği haberini paylaşımla yaptığı yorum etkileyici mesajlar içeriyor. Vahapoğlu, "Bilenler; Sars hastalığından sonra ikinci biyolojik harp mi diye düşünmeden edemiyor" diyerek aslında bazı hususlarda yaşanan son gelişmelerin farklı silahlanma ve saldırı yöntemleri ile ilişkili olduğuna usulünce değiniyor. Son dönemde Akdeniz ve Ege merkezli gerçekleşen depremlerin 1999 yılının halen sırrı çözülemeyen depremleri ile alakası var mı?   Bugün Türkiye'nin birçok noktasında birden fazla uç noktada her olasılığı düşünmesi gerekiyor. Ve kabul etmeliyiz ki, dışarıda düşmanlarımız dişlerini sivriltirken içeride FETÖ hızla büyümeye ve ayağa kalkmaya devam ediyor!
Ekleme Tarihi: 23 Ocak 2020 - Perşembe
Ömer Küçükkaya

Göç, deprem ve kentsel dönüşüm...

Ve beklenen olmaya başladı. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden deprem haberleri geliyor. Manisa Akhisar'da önceki gece gerçekleşen deprem ve devamında süre gelen artçılar gündemi yeniden belirlememiz gerekliliğini ortaya çıkardı. Deprem ile ilgili uzun yıllardır yapılan uyarılara rağmen toplumsal bir duyarsızlık ile yüz yüze kaldık. O kadar çok noktadan ikazlar geldi ki, artık toplumu uyandırmak adına deprem sarsıntılarından başka birşey fayda vermez oldu.

 

Türkiye'nin bir deprem kuşağında olması elbette sürekli gözümüzden kaçıyor. İnşaat sektöründen Organize Sanayi Bölgelerine varıncaya kadar birçok stratejik sektörün büyüme hattını incelediğimizde, son Manisa Akhisar depreminin sallantılarının değeri daha çok ortaya çıkacaktır. Bursa'nın ötesinde İzmir, Aydın, İstanbul Anadolu yakasında hissedilen 5.4 şiddetinde ki depremin öncesi ve sonrası yaşanan artçılarda küçümsenecek türden değil. Peki, deprem bu kadar net bir dille geliyorum derken bizler ne yapıyoruz? Bursa başta olmak üzere Türkiye depreme ne kadar hazır? Olası bir depremde köprü ve otoyolların güvenliği ne durumda? Şehir hastaneleri başta olmak üzere kamu binaları, yollar, köprüler kaç şiddetinde bir deprem ya da sel felaketine karşı dayanıklı? Olası bir doğal afette kentlere ulaşım gitmediği takdirde kentler kendilerini ne kadar saat, gün veya hafta hayatta tutabilecekler?

 

***

 

Başlıkta da ifade ettiğim gibi göç, günümüzün en önemli sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye'den yeni bir göç dalgasınnın daha Türkiye'ye yönlendirilmek istendiğini ifade eden sözlerini unutmuş olamazsınız! Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ciddi bir yabancı göç yerleşkesi oluşturuluyor. Anadolu'nun yapısı hızla göçmenler ve mültecilerle olumsuz değişime uğruyor. Öyle ki, Karadeniz'den Toroslara kadar heryerde yabancı göçmenlere rastlamak mümkün. Bursa'nın göç durumu ile ilgili sessizliğini koruyan adını sanını kimsenin bilmediği bir 'Göç İdaresi Müdürü' olması da bizim şansımız elbette! Ve yine AFAD, Bursa ile ilgili olası olumsuzluklara ne kadar hazır?

 

Marmara'nın ötesinde Türkiye'nin en güçlü ihracat kenti olan Bursa, aynı zamanda güçlü bir üretim kenti. Büyükşehir sınırları içerisinde yer alan Organize Sanayi Bölgelerinin ötesinde yerli ve otomobil fabrikası ile öncesinde çalışmalarına başlanılan TEKNOSAB, GUHEM gibi stratejik yerleşkelere de ev sahipliği yapan Bursa'da aynı zamanda teknik altyapısı güçlü iki devlet üniversitesi yer alıyor. Elbette bu üniversitelerin son yıllarda kentin sorunlarına başta olmak üzere ulusal ve uluslararası sorunlara ilişkin ortaya çıkan ve 'ben varım' ya da 'bizde varız' çıkışları yapan akademisyenlerinin olmaması önemli birer detay! Son dönemde bilindiği üzere Akademik Odalar Birliği'de derin bir sessizliğe büründü.

 

Bursa adına önemli dinamiklerin bu derin suskunluğunun altında hangi korkular olduğu ayrı bir husus olarak hafızalarımzı meşgul ediyor olsa bile, asıl soru "çözüme dair fikirleri yok mu" sorusu... Bursa'nın kentsel dönüşüm ve çarpık yapılaşmadan kurtulması gerekiyor. Ulaşım sorununun bir günde çözülemeyeceğini bilmemiz gerekiyor. Yine yüzyıllardır var olan Bursa'nın büyüme ve gelişme reflekslerini iyi okumalıyız. Verimli tarım arazileri tüketilen, yanlış ve çarpık yapılaşmanın beraberinde getirdiği kalitesiz betonlaşma ile yaşam standarları eksiye giden bir Bursa'nın önüne geçmeliyiz. Elbette bu konuda İMSİAD gibi Mimarlar Odası gibi, kuruluşlarında sessizliğini bozması gerekiyor. Bugün Bursa için hep birlikte ortak akıl ile konuşmak zorundayız. Bursa'nın göç sorununu Vali Yakup Canbolat liderliğinde güçlü bir koordinasyon kurulu ile masaya yatırmalıyız. Bursa'nın ilçelerinden, köylerinden kent merkezine gelen göç durumunu tespit etmeli ve yine hem Anadolu'dan hem de yurtdışından gelen göçlerden kaynaklı demografik değişimleri sosyoekonomik ve sosyopolitik açıdan değerlendirmek zorundayız. Bursa'nın hangi partili olduğuna bakmaksızın tüm siyasi parti İl Başkanlarının, Milletvekillerinin ve Genel Merkez yöneticilerinin kent adına yeniden aynı masada buluşması gerekiyor. Aksi taktirde olası bir depremde yaşanacak kayıp sadece Bursa'yı değil, beraberinde İstanbul, İzmir ve hatta Türkiye'yi kaybetmemiz anlamına geliyor...

 

***

 

Elbette bu sürecin stratejik bakış açılarını da yakalamalıyız. Göç dalgalarının ısrarla yönlendirildiği Türkiye'ye acaba yeraltı sarsıntılarını tetikleyen bir cihaz veya sistem ile operasyon çekilmesi mümkün mü? Aslında bu konuda sosyal medyayı ve Ankara'yı yakından takip edenlerin bazı siyasilerin dipnotlarını da görmezden gelmemesi gerekiyor. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Mustafa Hidayet Vahapoğlu'nun geçtiğimiz günlerde bir internet gazetesinin paylaşımında yer alan 'koronavirüs' hastalığı üzerinden gerçekleştirdiği haberini paylaşımla yaptığı yorum etkileyici mesajlar içeriyor. Vahapoğlu, "Bilenler; Sars hastalığından sonra ikinci biyolojik harp mi diye düşünmeden edemiyor" diyerek aslında bazı hususlarda yaşanan son gelişmelerin farklı silahlanma ve saldırı yöntemleri ile ilişkili olduğuna usulünce değiniyor. Son dönemde Akdeniz ve Ege merkezli gerçekleşen depremlerin 1999 yılının halen sırrı çözülemeyen depremleri ile alakası var mı?

 

Bugün Türkiye'nin birçok noktasında birden fazla uç noktada her olasılığı düşünmesi gerekiyor. Ve kabul etmeliyiz ki, dışarıda düşmanlarımız dişlerini sivriltirken içeride FETÖ hızla büyümeye ve ayağa kalkmaya devam ediyor!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ekosektor.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.