213 sayılı Vergi Usul Kanunu m.359’da ceza hukuku anlamında yargılamayı gerektirecek nitelikte birtakım fiiller tanımlanarak vergi kaçakçılığı suçu ihdas edilmiştir. Bu fiillerin uygulamada en sık görülen yansıması naylon (sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge) fatura kullanımı ve tanzimine ilişkindir. Salt ceza hukuku anlamında tüzel kişiliklerin sorumluluğundan bahsetmek mümkün olmasa da idari para cezaları, müsadere ve kapatma gibi cezai hükümlere tabi tutulabilecekleri açıkça sair yasalarda kabul edilmiştir. Türk Ceza Kanununda tüzel kişilikler hakkında ceza yaptırımının uygulanamayacağı (TCK m.20/2) açıkça belirtilmiş olup, cezai manada hareket kabiliyeti olmadıkları için onlar yararına işlenen suçlarda temsile yetkili organlarını oluşturan gerçek kişilerin sorumlulukları cihetine gidilmektedir. Bu durumda 213 sayılı kanunun 359.maddesinde sayılan vergi kaçakçılığı suçlarında, limited şirketlerin yönetim ve temsil yetkisini devralan şahısların sorumluluğuna ilişkin olarak hem vergisel anlamda hem de cezai anlamda tereddütler ortaya çıkmaktadır.
Bilindiği üzere Anayasa (m.38) ve ceza yasası (TCK m.20/1) gereği suç ve cezaların şahsiliği ilkesi geçerlidir. Buna göre kişilerin kendisinin işlemediği, bir üçüncü şahsın işlediği suç nedeniyle mahkûm edilmesi doğru değildir. Diğer yandan hız ve uyum gerektiren ticari hayat içerisinde faaliyet gösteren limited şirketler de ihtiyaçları çerçevesinde temsilcilerini ve yönetim organlarında daima düzenlemeler yapmaktadırlar. Bu itibarla özel bir ceza hükmü ihtiva eden VUK m.359’da sayılan suçların işlenmesi halinde, hâlihazırda şirketi temsile yetkili kişinin bu fiili bizzat işleyip işlemediğinin incelenmesi gerekmektedir. Buna ilişkin inceleme uygulamada sıkça yapılan bir hata neticesinde çoğu zaman mahkemeye bırakılmaktadır. Ne var ki mahkemenin önüne gelişinden önce hem vergi denetiminden sonra tanzim edilen Vergi Suçu Raporunda hem de savcılığın soruşturması aşamasında bu hususa ilişkin inceleme yerine getirilmeyip doğrudan iddianamenin hazırlanması ile kovuşturma aşamasına geçildiği sıkça görülmektedir. Böylelikle kendisinin yetkili olmadığı dönemlerde işlenen vergi kaçakçılığı suçu yüzünden limited şirket müdürleri hakkında yargılamalar yapılmakta ve kimi zaman da adli hatalarla mahkûmiyetler verilmektedir.
Asliye ceza mahkemesinde görülen vergi kaçakçılığına ilişkin ceza kovuşturmasında mahkeme hem bizzat hem de bilirkişi heyeti marifetiyle yerine getirilecek olan tahkikat neticesinde vergi kaçakçılığının işlendiği zamanda tüzel kişiliği temsile ve yönetime yetkili şahısların kimler olduğunu ve bu şahısların gerçek anlamda suçun faali olup olmadıklarını; yani suçun maddi ve manevi unsurlarını yerine getirip getirmediklerini incelemelidir. Netice itibariyle her ne kadar kovuşturma aşamasında ilk olarak yargılamaya tabi tutulan şirketin o anki müdürüyse de yapılacak araştırma neticesinde suç ve cezaların şahsiliği ilkesi, kast ve suçun maddi unsuru yönünden kendisine izafe edilebilecek herhangi bir husus olmadığından hareketle beraatine karar verilmesi gerekecektir.
Durum her ne kadar yukarıda vergi kaçakçılığı suçu olarak ele alınmış olsa da bu durumda ayrıca hazinenin uğradığı vergi ziyaından bahsetmek gerekecektir. Özellikle sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge tanzimi ve kullanımı suretiyle vergi mahsup ve iadelerinden yararlanan, bu şekilde vergi kanunlarının etrafını dolanarak vergi ödemeden kurtulan ya da iade almaya hak kazanmış gibi görünerek haksız iade alan şirketlerin bir de finansal açıdan cezalandırılarak devleti uğrattıkları vergi ziyaının telafi edilmesi amaçlanmıştır. VUK m.344/2’ye göre m.359’da sayılan halleri işleyerek devleti vergi ziyaına uğratan mükelleflerin ziyaı miktarının üç katı tutarında para cezası ile cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Bu doğrultuda yine en çok tartışılan husus da şüphesiz yönetim yetkisini devralarak kendinden önceki müdürlerin neden olduğu vergi ziyaının şirketten tahsil edilememesi halinde ödeme emrinin tebliği edildiği andaki şirket müdürünün sorumluluğudur.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun mükerrer madde 35’in hükme bağladığı üzere şirketi temsile yetkili kişilerin şirketin ammeye olan alacaklarından, şayet şirket varlıklarından alacağın tahsili imkânının olmadığı anlaşıldıysa, ilgili alacağın tamamından şahsi malvarlıkları ile sorumludurlar. Bu maddeye eklenen ek fıkra ile yukarıda tartışılan hususta “alacağın doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda temsilcilerin farklı kişiler olması halinde müteselsilen sorumluluk” kuralı AYM’nin 2014/144 E. 2015/29 K. sayılı kararı ile hukuk dogmatiğine uygun bir şekilde iptal edilmiştir. Buna göre tıpkı durumun ceza hukuku boyutunda olduğu gibi vergi hukuku boyutunda da vergi ziyaına neden olanın sorumluluğunun kabul edildiği, ödeme anında temsile yetkili kişinin sorumluluğunun olmadığı açıktır.
Netice itibariyle limited şirketlerde vergi kaçakçılığı suçunun işlendiği (VUK m.359) ve buna bağlı olarak vergi ziyaı cezasının (VUK m.344) ortaya çıktığı hallerde ödemenin tahakkuk ettiği ve ceza yargısının devreye girdiği an ile bu duruma neden olan şirket müdürleri birbirinden farklı kimseler olabilir. Bu durumda ceza hukuku açısından özellikle genel hukuk ilkeleri ile sorumlu ve sorumluluğun kapsamı net bir şekilde belirlenebilse de vergi yargısına yansıyan Vergi İdaresinin uygulamalarının kimi zaman karışıklıklara neden olduğu görülmekte ve 6183 s.lı kanun mük. M. 35’in iptal edilen hükümlerine paralel işlemlerine rastlanılmaktadır. Böylesine durumlar net bir şekilde gerçek sorumlunun belirlenmesinin güç olduğu ve yargılamaya muhtaç durumlar olarak karşımıza çıkmaktadır.