Bazı çocuklar, daha ilkokul sıralarındayken bir gelecek planının ortasına yerleştirilir. Hangi okulda okuyacağı, hangi mesleği seçeceği, hangi dili kaç yaşında öğreneceği çoktan kararlaştırılmıştır. Onlardan beklentiler yüksektir. Her sınav, bir kader çizgisi gibi sunulur. Her yanlış, büyütülür. Her doğru, zaten olması gerekendir. Böylesi bir ortamda büyüyen çocuklar, çoğu zaman “başarılı” olurlar ama mutlu olmakla ilgili çelişkili duygular geliştirirler. Çünkü onlar, bir hedefin peşinden değil; bir beklentinin altında koşarlar. Bu koşu ne zaman durur? Ne zaman “tamam artık” denir? Cevabı çoğu zaman belirsizdir.
Aileler genellikle en iyisini ister. Ancak iyi niyetle verilen bu “destek”, çocukların omuzlarında zamanla bir yük haline gelebilir. Sürekli “daha iyisi” hedeflenirken, mevcut başarı değersizleşir. Bir çocuğun “çalıştım” demesi yeterli olmaz; “başardım” demesi beklenir. Ve bu döngüde, çocuğun kendi isteğiyle mi yoksa onay görmek için mi uğraştığı birbirine karışır. En tehlikelisi ise, sevgi ile başarı arasında fark edilmeyen bir bağ kurulmasıdır. Çocuk, yalnızca iyi sonuçlarla sevilmeye değer olduğunu düşünmeye başlarsa, en büyük zararı kendilik değerine verir. Başarısızlık korkusu, denemekten çok kaçınmayı getirir. Mükemmeliyetçilik gelişir, kaygı artar. Ve bir süre sonra çocuk, kendisini değil, beklentileri yaşar.Oysa her çocuk, kendi yolunda yürümeye ihtiyaç duyar. Kimi yavaş adımlarla gider, kimi sıçrayarak. Kimi sanatla parlar, kimi sayılarla. Başarının tanımı, bir formülle ölçülemez. Bir çocuğun hayali, ailesinin hedeflerine uymuyorsa, o hayal yanlış değildir. Sadece farklıdır.
Başarı baskısı altında büyüyen çocuklar, dışarıdan bakıldığında disiplinli, çalışkan ve “gelecek vadeden” olarak görülür. Ama içeriden, yorgun, baskılanmış ve çoğu zaman kendi iç sesiyle bağlantısını yitirmiş olabilirler. Ebeveynler için önemli olan, çocuğun ne kadar başardığı değil; ne kadar kendisi olabildiğidir. Çünkü hayat sadece yarış değil, aynı zamanda keşiftir. Ve bazı çocuklar, kendilerini yalnızca durup dinlendiğinde bulabilir.
Çocukların üzerine yüklenen her beklenti, zamanla onların ruhuna taş kesilebilir. Gerçek destek, onları belli bir yöne zorlamak değil; kendi yönlerini bulmalarına alan tanımaktır. Çünkü en değerli başarı, çocuğun kendi olabilme cesaretidir.