Çocuklarımızın algıladığı ve kabul ettiği ilk dünyası ve güvenli alanı anne babaları oluyor.
Peki, bu güvenli dünyada babalar anneler kadar aktif rol oynayabiliyor mu?
“Gerçekten iyi” ebeveyn ya da ideal anne baba olmanın literatür de kabul edilmiş bir tanımı yok. Ancak iyi ebeveynliğin en temel yolunun sevgi ve emekten geçtiğini biliyoruz. Nasıl ki her aile dinamiği farklıysa her çocuk da birbirinden farklıdır. Ve tabi ki anne babalığın aile içi rolleri de öyle. İşte konuşmak istediğim konu da tam olarak burası. Hiç dikkat ettiniz mi, gerek televizyonlarda gerekse gündelik yaşamımızda annelik rolleri fazlaca konuşulurken, baba; çocuk yetiştirmede hep arka planda kalıyor. Öyle ki raflardaki birçok çocuk eğitim kitabı anneleri hedef alırken yine aile içi aktivitelere ve çocuk gelişimine yönelik etkinliklerin de annelere seslendiğini görüyoruz. Bu durum sadece bizim toplumumuzda değil, ne yazık ki dünyada da böyle işliyor. Ne yazık ki diyorum, çünkü her şeyi ilk ailesinden öğrenen/öğrenecek olan çocuklarımız bu öğrenme sürecinde duygusal ve bilişsel anlamda babalarına ve babalarıyla kuracakları yakınlığa çok ihtiyaç duyuyorlar. Kültürümüzde anneler manevi gereksinimlerle ilgilenen, babalar ise maddi gereksinimleri karşılayan tarafmış gibi görünse de, çocukların yetişirken annesinden olduğu kadar babasından da sevgi, ilgi ve değer gördüğünü hissetmeye ihtiyacı var. Özellikle babaların çocuk yetiştirirken üzerinde durduğu ve görev edindiği iki önemli konu olduğunu görüyorum; Temel ihtiyaçları ve güvenliği sağlamak. Bu iki faktör ehemmiyetini her daim korusa da ne yazık ki yeterli değil. Özellikle çocuklara karşı hoşgörülü davranmanın ve açık şekilde sevgi dili kullanmanın otoriteyi bozacağına dair endişeleri oluyor. Oysaki durum öyle değil. Babalar, sevgi ve ilgilerini örtüsüz şekilde gösterdiğinde çocukla arasında güvenli bağ gelişiyor. Bu da çocuğun babaya daha kolay ulaşabilmesini, ebeveynlerine karşı daha şeffaf olabilmesini sağlıyor. Yine bu tutumla büyümüş çocukların liderlik özelliği daha gelişmiş oluyor. Otoriter ve ilgisiz bir tutum sergilemek ise ne yazık ki çocukların utangaçlık ve çekingenlik gibi içe dönük özellikler geliştirmesine sebep olabiliyor. Bu nedenle aile kurumunu bir bütün olarak görmek ve bütün olarak ele almak çok elzem.
Peki, bu konu neden bu kadar önemli ve neden bu kadar üzerinde duruluyor?
Çünkü babanın çocuğunun hayatına ne kadar dâhil olduğu hususu, çocuklarının okul başarısından tutun da cinsel kimlik oluşumuna ve ruhsal iyilik haline kadar etkileyen bir etmen. Biliyoruz ki çocuklardaki özgüven gelişiminde babaların rolü oldukça fazla. Babaları ile yeterli iletişim kuramayan çocuklar, okul başarısında düşüş ve sosyalleşmede zorluklar yaşıyor. Yapılan çalışmalar babalarıyla yeterli vakit geçirebilen çocukların akran zorbalığıyla daha kolay baş edebildiklerini gösteriyor. Yani sizin çocuğunuzla kurduğunuz iletişim, onların da kendi yaşıtlarıyla kuracağı ilişkiyi belirliyor.
Gerçekten çocuk “güveni” babadan “sevgiyi” de anneden mi alır?
Hem öyle hem de değil. Baba figürünün ailede “güven” olarak değerlendirildiği ve fiziksel/ manevi yokluğunun çocukta bazı korkuların oluşmasına, güvensizlik duygularına ve sosyal gelişiminde aksaklıklara neden olduğu doğru. Nitekim Freud bunun için “çocuklukta babanın korumasından daha çok ihtiyaç duyulabilecek başka bir şey olabileceğini zannetmiyorum” der. Ancak buradaki korunma sadece emniyetin sağlanması değil! Babayla sevgi dili ve açık iletişim kurabilen çocuğun kendini daha güvende hissederek dünyaya da bu gözle bakabilmesi demek. Unutmamak gerekir ki, çocuklar dünyayı ebeveynlerinin gözlerinden görürler. Yani çocuklar için baba sadece korunmanın, güvenin değil, hoşgörü ve sevginin de sembolüdür. Ayrıca çocuğu büyütme ve duygusal ihtiyaçlarını karşılama görevi sadece anneye yüklendiğinde, çocukların ergenlikte cinsel kimlik sorunları ve kimlik karmaşası yaşadığı ve bu dönemde evlilik çatışmalarının artmasıyla boşanmaların meydana geldiğini görüyoruz. Aileyi bir bütün olarak ele almak derken de tam olarak bundan bahsediyordum. Sorumlulukta paydaş olmak hem çocuk için iyi bir örnek oluşturup kişilik gelişimine katkı sağlarken hem de anneyi rahatlatarak anne- eş olma dengesini kurmasını sağlar.
Bütün bu sebeplerle sevgili babalar, çocuğunuzla geçirdiğiniz her an ve sunduğunuz her fırsat onlar için hem çok kıymetli hem de onlardaki etkisi çok fazla. Çocuğunuzu tanımaya ayırdığınız her vakitte onlardaki benzersiz özellikleri ve ilgi alanlarını keşfedeceksiniz. Her çocuğun farklı gelişim alanlarında farklı ihtiyaçları olacak. Bu ihtiyaçları fark edebilmek için yanında olmanız gerekli. Ancak sadece sizin onu tanımanız değil, çocuklarınızın da sizi tanımaları, hikâyenizi bilmeleri daha derin bir iletişim kazandırır. Siz, onun yaşındayken nasıl biriydiniz mesela? Çocukken hangi yanlışları yaptınız, bunlarla nasıl baş ettiniz? George Herbert ; “Bir baba yüz öğretmene bedeldir” der. Sizin varlığınız ve deneyimleriniz çocuğunuz en değerli yol göstericisi olacak. Kendi babanızla olan ilişkinizi bir düşünmenizi istiyorum. Neleri iyi yapmıştı ve nerelerde hatalıydı? Bu ilişkinin olumsuz taraflarını tekrarlamaktan kaçınırken, iyi yönlerinizi çocuğunuza aktarmayı ihmal etmeyin.