Yıldırım Belediyesi
Ömer Küçükkaya
Köşe Yazarı
Ömer Küçükkaya
 

Sektörel körleşme yaşıyoruz!

Sivil toplum anlamında yetersiz olduğumuz gibi sektörler konusunda da sorunlu süreçler yaşadık. Türkiye gibi gücünü peyder pey artıran bir ülkenin daha kurumsal sivil toplum kuruluşlarına ve sektörlere sahip olması gerekirdi. Para kazanmayı kurumsal kazanımların önüne çıkardığımız için bugün, dünya ile aynı anda krizdeyiz. Kısacası, dünya'dan bir farkımız yok!   Oysa ileri medeniyetler incelendiğinde, diğer yaşam formlarının ve medeniyetlerin her zaman birkaç yüzyıl önünde olduklarını görürüz. Günümüzde okumak kavramını sosyal medya paylaşımları ile sınırlandırdık. Ve geldiğimiz nokta her alanda körleşme. Elbetteki yaşam adına görme duyusu önemli. Tıpkı, ekonomi de olduğu gibi. Bugünün ekonomi ve finans değerlerini incelediğimizde görüyoruz ki; ekonomiyi siyasi ilişkilere kurban verdik.Evet, siyasette bir yerlere gelmek isteyen sektör temsilcileri maalesef sektörlerini siyasi hedeflerine kurban verdiler. Bugün özellikle Türkiye'de net olarak okuduğumuz gerçek şu ki; tüm sanayici ve iş adamları dernekleri Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve kabine üyeleri ile Milletvekillerine şirin görünmek adına sektörlerin önünü açacak formülleri söyleyemediler ve yine kimse ile kötü olmamak adına sektörlerin çöküş sinyallerini üst mevkilere iletmediler. Bugün ülke ekonomisinin çökmesinde mutlaka siyasetin kusurları vardır. Lakin en önemli kusur, ekonomi varyantı içerisindeki siyaset hevesli liderimsilerdir... Elbette buralarda istinaslar var mıdır? Vardır. Ancak, istisnalar kaideyi bozmaz!   ***   Yukarıdan aşağıya ekonomiyi incelediğimizde görmekteyiz ki, bazı sektörler toparlanmadan Türkiye'nin ayağa kalkması imkansız. Her ne kadar inşaat sektörü burada önemli bir argüman olarak varlığını korusa bile, bugün ilgili sektör temsilcilerinin siyasi koltuklara yeşil ışık yaktıkları ve bu yönde sektör sorunlarını ifade ettiklerini görüyoruz! Yani, siyasi duruşlarına göre nabız veriyorlar...   Yine perakende sektörü de benzer sorunları yaşıyor. Hazır giyim ve tekstil sektörünün ihracat kaleminde yerini güçlendirmesindeki en önemli etmen, siyaseti öncelikli kılmayan sektör temsilcileri diyebiliriz. İşini siyasetin önünde tutan her sektör temsilcisi, hem sektörünü hemde firmasını zirveye taşıdı. En azından kriz döneminde yıkılmadı ve dimdik ayakta kaldı.   Bugün, inşaat sektörünün birçok ilde olduğu gibi Bursa'da da çöktüğünü görüyoruz. Yerel yöneticileri sürekli ağırlayan inşaat sektör temsilcileri, maalesef kendi ofislerini ve dernek binalarını yenilemekten öteye gidemediler. Üniversitelerde mezun olan ilgili alan öğrencilerine baret takmaktan öteye gitmeyen liderlik anlayışı, Milletvekilleri ve Belediye Başkanlarına şapka çıkaran sektör temsilciliği anlayışına dönüştü. Ve sonuç, Bursa gibi birçok Büyükşehir'de inşaat yapmak artık hayal...   Elbette benzer durumu perakende sektöründe de yaşıyoruz. Üç harfli marketlerle mücadele konusunda ticaret ve sanayi odalarında yönetim kurulu koltuklarında olmalarına rağmen gerekeni tam anlamı ile yapmayanların, siyasi gönüldaşlıklara hem firmalarını hem sektörlerini kurban verdiklerini de görmezden gelemeyiz. Kabul etmeliyiz ki; eğitim ve sektör tecrübesi, çok değerli iki kavram. Bugün, Bursa'da ve birçok şehirde olduğu gibi dünya'da da sektörün içerisinde çocukluğundan bugüne yetişmiş ve yine sektöre ilişkin üniversite başta olmak üzere sertifikalı eğitimleri almış kişilerin yönettiği firmalar daha kurumsal ve güçlü. Elbette Bursa gibi Türkiye'nin genelinde bakkal dükkanından zincir market olma sürecine erişenlerin sektör adına istenilen kurumsal çizgiye ulaşamamalarını da sürekli kazanan piyasada krizi öngörememe olarak yorumlamalıyız.   Değerli dostlar, görmekteyiz ki; siyasi gönüldaşlıklar bugün hem sektörleri hemde kentleri tüketmiş durumda. Doğal olarak Türkiye, ağır bir ekonomik kriz yaşıyor. Bu zor süreç atlatılabilir mi? Evet, elbette bu ağır şartlar ağır bedeller ödendikten sonra atlatılacaktır! Türkiye'nin önündeki en büyük engel, istişare yeteneğini kaybetmiş siyaset ve ekonomi liderleridir. Bugün, yerel ve ulusal siyaset ile ekonomi de yeniden istişare kültürünü öne çıkarmalıyız. Bir diğer sorun ise; var olan sorunu sırf siyasi gönüldaşlık veyahut çıkarlar uğruna görmezden gelmek. Doğru söyleyenleri dokuz köyden kovarak, her türlü ekonomik ve siyasi baskı ile susturarak ne kentleri ne de ülkeyi ayağa kaldıramayız. Elbette rızkı veren Allah, sonuçta işkembe kuru ekmek ile de doyuyor! Lakin, toplumsal fakirleşmenin getireceği tek gerçeklik; artan suç oranı ve güvensizlik ortamı olacaktır!   Ekonomi alanında 2014 yılında yayın hayatına başlattığımız "Ekosektör Gazetesi" bu nedenle çok değerlidir. Ekonomi ve finans dünyasını sektörler üzerinde değerlendirerek, siyasetin yönetim anlayışını derinleştirmek ve vizyonunu genişletmek için fazlasıyla emek harcadık, harcıyoruz. Lakin, ya eğitimine uygun davranmayan yada makamının gücünden zehirlenenler nedeniyle bizim anlattıklarımız ve ön gördüklerimiz ilgililerce görülmedi. Bugün, Bursa başta olmak üzere sektörler çöküyorsa, bunların ilk sorumluları sektörlerin temsilcileridir. Bugün son 5 yıldır koltuklarında oturan çoğu sektör temsilcisinin ya firmalarını kapatarak farklı sektörlere geçtiğini veyahut iflas aşamasına geldiğini görürsünüz. Kendi şirketlerini ayağa kaldıramayanların yönettiği sektörler batmaya mahkumdur ve batacaktır. Tıpkı, kentler gibi...   Türkiye'nin ufuk çizgisini güçlendirmek adına sektörel değişimlere hız vermekte fayda var. Elbette sektörel değişimleri şu üç ana detay üzerinde yoğunlaştırmalıyız. İlk önceliğimiz sektör tecrübesi ve sektörde bilinirlik, ikinci önceliğimiz sektöre uygun eğitim, üçüncü ve son önceliğimiz ise; ekonomi ve finans gücü. Bugün; ama inşaat ama perakende ama bilişim sektöründe olsun, bu üç yeterliliğe sahip olmayan hangi sektör temsilcisi varsa emin olun ki hem firmasını hem sektörünü zora sokmuştur. Evet, ekonomi ile siyaset eş değer iki kavramdır. Biri olmadan diğer olmaz. Lakin unutmamalıyız ki; siyasetin devamı için öncelikli şart ekonomidir. Ve güçlü ekonomi güçlü siyaset demektir.   Gözümüzün açıldığı, sektörel liderlerimizi ve yapıları sorguladığımız, artı ve eksi değerlerimizi her anlamda özgün bir şekilde değerlendirebildiğimiz ve hep birlikte kazanabildiğimiz güçlü ve huzurlu bir Türkiye diliyorum.
Ekleme Tarihi: 04 Şubat 2022 - Cuma
Ömer Küçükkaya

Sektörel körleşme yaşıyoruz!

Sivil toplum anlamında yetersiz olduğumuz gibi sektörler konusunda da sorunlu süreçler yaşadık. Türkiye gibi gücünü peyder pey artıran bir ülkenin daha kurumsal sivil toplum kuruluşlarına ve sektörlere sahip olması gerekirdi. Para kazanmayı kurumsal kazanımların önüne çıkardığımız için bugün, dünya ile aynı anda krizdeyiz. Kısacası, dünya'dan bir farkımız yok!

 

Oysa ileri medeniyetler incelendiğinde, diğer yaşam formlarının ve medeniyetlerin her zaman birkaç yüzyıl önünde olduklarını görürüz. Günümüzde okumak kavramını sosyal medya paylaşımları ile sınırlandırdık. Ve geldiğimiz nokta her alanda körleşme. Elbetteki yaşam adına görme duyusu önemli. Tıpkı, ekonomi de olduğu gibi. Bugünün ekonomi ve finans değerlerini incelediğimizde görüyoruz ki; ekonomiyi siyasi ilişkilere kurban verdik.Evet, siyasette bir yerlere gelmek isteyen sektör temsilcileri maalesef sektörlerini siyasi hedeflerine kurban verdiler. Bugün özellikle Türkiye'de net olarak okuduğumuz gerçek şu ki; tüm sanayici ve iş adamları dernekleri Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve kabine üyeleri ile Milletvekillerine şirin görünmek adına sektörlerin önünü açacak formülleri söyleyemediler ve yine kimse ile kötü olmamak adına sektörlerin çöküş sinyallerini üst mevkilere iletmediler. Bugün ülke ekonomisinin çökmesinde mutlaka siyasetin kusurları vardır. Lakin en önemli kusur, ekonomi varyantı içerisindeki siyaset hevesli liderimsilerdir... Elbette buralarda istinaslar var mıdır? Vardır. Ancak, istisnalar kaideyi bozmaz!

 

***

 

Yukarıdan aşağıya ekonomiyi incelediğimizde görmekteyiz ki, bazı sektörler toparlanmadan Türkiye'nin ayağa kalkması imkansız. Her ne kadar inşaat sektörü burada önemli bir argüman olarak varlığını korusa bile, bugün ilgili sektör temsilcilerinin siyasi koltuklara yeşil ışık yaktıkları ve bu yönde sektör sorunlarını ifade ettiklerini görüyoruz! Yani, siyasi duruşlarına göre nabız veriyorlar...

 

Yine perakende sektörü de benzer sorunları yaşıyor. Hazır giyim ve tekstil sektörünün ihracat kaleminde yerini güçlendirmesindeki en önemli etmen, siyaseti öncelikli kılmayan sektör temsilcileri diyebiliriz. İşini siyasetin önünde tutan her sektör temsilcisi, hem sektörünü hemde firmasını zirveye taşıdı. En azından kriz döneminde yıkılmadı ve dimdik ayakta kaldı.

 

Bugün, inşaat sektörünün birçok ilde olduğu gibi Bursa'da da çöktüğünü görüyoruz. Yerel yöneticileri sürekli ağırlayan inşaat sektör temsilcileri, maalesef kendi ofislerini ve dernek binalarını yenilemekten öteye gidemediler. Üniversitelerde mezun olan ilgili alan öğrencilerine baret takmaktan öteye gitmeyen liderlik anlayışı, Milletvekilleri ve Belediye Başkanlarına şapka çıkaran sektör temsilciliği anlayışına dönüştü. Ve sonuç, Bursa gibi birçok Büyükşehir'de inşaat yapmak artık hayal...

 

Elbette benzer durumu perakende sektöründe de yaşıyoruz. Üç harfli marketlerle mücadele konusunda ticaret ve sanayi odalarında yönetim kurulu koltuklarında olmalarına rağmen gerekeni tam anlamı ile yapmayanların, siyasi gönüldaşlıklara hem firmalarını hem sektörlerini kurban verdiklerini de görmezden gelemeyiz. Kabul etmeliyiz ki; eğitim ve sektör tecrübesi, çok değerli iki kavram. Bugün, Bursa'da ve birçok şehirde olduğu gibi dünya'da da sektörün içerisinde çocukluğundan bugüne yetişmiş ve yine sektöre ilişkin üniversite başta olmak üzere sertifikalı eğitimleri almış kişilerin yönettiği firmalar daha kurumsal ve güçlü. Elbette Bursa gibi Türkiye'nin genelinde bakkal dükkanından zincir market olma sürecine erişenlerin sektör adına istenilen kurumsal çizgiye ulaşamamalarını da sürekli kazanan piyasada krizi öngörememe olarak yorumlamalıyız.

 

Değerli dostlar, görmekteyiz ki; siyasi gönüldaşlıklar bugün hem sektörleri hemde kentleri tüketmiş durumda. Doğal olarak Türkiye, ağır bir ekonomik kriz yaşıyor. Bu zor süreç atlatılabilir mi? Evet, elbette bu ağır şartlar ağır bedeller ödendikten sonra atlatılacaktır! Türkiye'nin önündeki en büyük engel, istişare yeteneğini kaybetmiş siyaset ve ekonomi liderleridir. Bugün, yerel ve ulusal siyaset ile ekonomi de yeniden istişare kültürünü öne çıkarmalıyız. Bir diğer sorun ise; var olan sorunu sırf siyasi gönüldaşlık veyahut çıkarlar uğruna görmezden gelmek. Doğru söyleyenleri dokuz köyden kovarak, her türlü ekonomik ve siyasi baskı ile susturarak ne kentleri ne de ülkeyi ayağa kaldıramayız. Elbette rızkı veren Allah, sonuçta işkembe kuru ekmek ile de doyuyor! Lakin, toplumsal fakirleşmenin getireceği tek gerçeklik; artan suç oranı ve güvensizlik ortamı olacaktır!

 

Ekonomi alanında 2014 yılında yayın hayatına başlattığımız "Ekosektör Gazetesi" bu nedenle çok değerlidir. Ekonomi ve finans dünyasını sektörler üzerinde değerlendirerek, siyasetin yönetim anlayışını derinleştirmek ve vizyonunu genişletmek için fazlasıyla emek harcadık, harcıyoruz. Lakin, ya eğitimine uygun davranmayan yada makamının gücünden zehirlenenler nedeniyle bizim anlattıklarımız ve ön gördüklerimiz ilgililerce görülmedi. Bugün, Bursa başta olmak üzere sektörler çöküyorsa, bunların ilk sorumluları sektörlerin temsilcileridir. Bugün son 5 yıldır koltuklarında oturan çoğu sektör temsilcisinin ya firmalarını kapatarak farklı sektörlere geçtiğini veyahut iflas aşamasına geldiğini görürsünüz. Kendi şirketlerini ayağa kaldıramayanların yönettiği sektörler batmaya mahkumdur ve batacaktır. Tıpkı, kentler gibi...

 

Türkiye'nin ufuk çizgisini güçlendirmek adına sektörel değişimlere hız vermekte fayda var. Elbette sektörel değişimleri şu üç ana detay üzerinde yoğunlaştırmalıyız. İlk önceliğimiz sektör tecrübesi ve sektörde bilinirlik, ikinci önceliğimiz sektöre uygun eğitim, üçüncü ve son önceliğimiz ise; ekonomi ve finans gücü. Bugün; ama inşaat ama perakende ama bilişim sektöründe olsun, bu üç yeterliliğe sahip olmayan hangi sektör temsilcisi varsa emin olun ki hem firmasını hem sektörünü zora sokmuştur. Evet, ekonomi ile siyaset eş değer iki kavramdır. Biri olmadan diğer olmaz. Lakin unutmamalıyız ki; siyasetin devamı için öncelikli şart ekonomidir. Ve güçlü ekonomi güçlü siyaset demektir.

 

Gözümüzün açıldığı, sektörel liderlerimizi ve yapıları sorguladığımız, artı ve eksi değerlerimizi her anlamda özgün bir şekilde değerlendirebildiğimiz ve hep birlikte kazanabildiğimiz güçlü ve huzurlu bir Türkiye diliyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ekosektor.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.