Türkiye’nin içerisinde bulunduğu sosyoekonomik buhran, ülkenin hem ulusal hem yerel dinamikler tarafından iyi yönetilmemesi ile sonuçlanıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 yıldır yönettiği Türkiye’yi bataklığa sürükleyen sebeplerin ekonomik bedellerini 85 Milyon vatandaşa kilitleyen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten vazgeçmemesinin bedelini son olarak İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçe görüşmeleri sürecinde ağır bir itibarsızlaştırma süreci ile ödedi!
Kabul etmeliyiz ki, bahis çetelerine çok geç yapılmış olan operasyonlar sayesinde birçok aile ve çocuk uçurumdan dönüyor. Türkiye’nin çok ciddi anlamda sınır ötesi saldırılara maruz kalacağını öngören hükümet yetkililerinin olası bir Üçüncü Dünya Savaşı ihtimaline karşı halkı baskılamasının sonucu korkarım ki, ülkenin tamamında aynı anda başlayacak sokak eylemleri ile bambaşka bir boyuta evirilecek. Türkiye’nin komşu ülkelerinde yaşanan süreçleri değerlendirdiğimizde, önümüzdeki olasılıkları masaya yatırarak ve idrak ederek çözüm üretemeyen bir kabine ile yönetildiğimizi hepimizin kabul etmesi şart!
Görmekteyiz ki; Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, toplumu asgari yaşam standartlarında ayakta tutmakta kararlıyken, hükümetin diğer üyeleri ülkeyi olası bir askeri sürece hazırlamaya devam ediyor! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulunan 600 Milletvekili ile kabine üyelerinin bir konuda toplumla net konuşması şart! Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları asgari standartlarda mı yaşayacak yoksa askeri olasılıklara göre mi hazırlık yapacak? Eğer Cumhur İttifakı iktidarı veyahut muhalefet bu konuda ortak liderler açıklaması ile vatandaşın karşısına çıkmazsa korkarım ki, 1 Aralık’ta bir yanda kar yağacak öte yanda sokaklar alev alacak! Kabul etmeliyiz ki, vatandaşı uzun dönemdir en fazla yoran husus, hükümetin ve devlet yönetiminin son 2 yıldır birbirinden ayrı ve bağımsız hamleler yapması diyebiliriz…
Esnafın vergi ödemeyi geçtik! Kredi, kredi kartı, kira gibi düzenli borçlarını ödeyemediği bir dönemde, ısrarla e-defter uygulamasına insanları baskı altına alarak dâhil etmek demokrasi ile bağdaşmayan bir tutum değil de nedir? Ve yine hali hazırda her türlü araç bilgisi muhasebeci ve mali müşavirler tarafından Hazine ve Maliye Bakanlığı’na sunulan araçlar ile ilgili akaryakıt giderlerini takip altına almak adına araçlara cihaz taktırmak, esnaf ve iş dünyasına anlamsız maliyetler yüklemek ile Sayın Mehmet Şimşek hangi toplumsal kaosu tetikleme fikrine hizmet ettiğinin farkında mı?
Kesinlikle ağır ifadeler kullanmıyorum! Vatandaşların sokaklarda, kahve köşelerinde zengin avına çıktığı bir dönemin içerisindeyiz! İnsanlar aç kaldıkça ve yoksullaştıkça hırsızlık yapmak yerine toplu bir şekilde banka soymayacaklar mı sanıyorsunuz? Vatandaşların çocukları hastanelerde muayene olamazken, insanlar doktorlardan randevu alamazlarken, toplumun hızla yoksullaşan önemli bir kesimi özel hastanelere gidenlere karşı kin ve nefret beslemeyecekler mi? Kabul etmeliyiz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti mevcut kabine ile yönetilemez durumdadır! Çanakkale’ye akademik Vali atadınız diye o şehrin sorunları çözülmüyor! Bursa’da 20 Milletvekilinin 12 tanesi iktidarın Milletvekili olduğunda o şehrin sorunları çözülmüyor! Vatandaşın son olarak yerel yönetimlerde gösterdiği değişim eğilimin AK Parti kongrelerinde yaşanan katılım azlığına yansıdığını Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a kimse söylemiyor mu?
Sivil toplum örgütlerinin son dönemlerdeki hareketlilikleri ülkenin kötüye gidişinden ötürü bir demokratik değişim sinyalidir! Son dönemde özellikle Sanayici ve İş Adamları Derneklerinin yakınlaşmaları olası bir erken seçim sürecine yönelik hazırlıklardır. Çok güçlü medyalardan tutunda şehirlerdeki medyalarda var olan el değiştirmeler ama içeriden ama dışarıdan bir iktidar değişimi gerçekliğine yönelik algının güç kazandığının gerçekliğidir! Türkiye, 109 yıl önce Çanakkale Savaşı’ndan çıkan o gariban ülke değildir! Türkiye, bugün Türk Devletleri Teşkilatını alfabesi, para birimi, ortak dili ve sosyokültürel değerleri ile ayağa kaldırmış bir ülkedir. Bu sebeple, ya ne olduğumuzun farkına varacağız ya da hayal satmaktan vazgeçerek olmak istediğimiz Türkiye için gerekenleri yapacağız. Vatandaşlar artık Cumhurbaşkanı, Bakan, Milletvekili, Genel Müdür ve bir kısım ultra zenginin saray rahatlıklarından ötürü bunalmış durumda. Evinin kirasını ödeyemeyen, ev alamayan, çocuğuna cep harçlığı veremeyen, okulda öğretmeninin zeki dediği çocuğa takviye kurslar aldıramayan aile bireylerinin yaşadığı çıkmazların sonucu maalesef hiçte hoş sonuçlar doğurmamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti elbette uğruna birçok bedeller ödenerek ayakta tutulan en yüce, en kıymetli ve en Aziz varlığımızdır. Lakin “devlet, milleti olmadan var olamaz” gerçekliğini Ankara’nın artık kafasına iyice yerleştirmesi gerektiğini kabul etmeliyiz. İstanbul Havalimanlarının ufak bir fırtına da sığınağı olan Bursa’nın Yenişehir ovasındaki çiftçinin, esnafın, vatandaşın halini sormaktan aciz olan bir iktidar kusura bakmayın ama iktidar değildir! Türkiye’nin yarınlarının kararmaması ve Türk Milleti’nin tükenen sabrının can sıkıcı süreçlere mahal vermemesi adına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yabancı devletleri gezmek yerine bir zahmet Anadolu’yu gezmelidir. Terör Örgütü liderlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne konuşmak için davet edenlerin partisinin düşen oy oranlarını hızla görmesi ve Türk Milleti’nin partisi olduklarını herkese genç kadrolar ile hatırlatması gereklidir. Genç Türkiye’nin genç ve cesur lidere ihtiyacı olduğu gerçekliğinin en yukarıdan en aşağıya konuşulduğu bir dönemde hiç kimsenin şahsi ikbal peşinde koşmaksızın var gücüyle fedakârlık yapması gereklidir. Vatandaş; kamu tasarruf tedbirleri ile telef olurken, esnaf ve iş dünyası kredilere ve bankalara mahkûm olmuşken, toplumu birbirine bağlayan değerler hızla yıkılırken, Türkiye’nin Irak veya Suriye olması için uğraşanların herhangi bir askeri müdahale yapmasına gerek yoktur. Türkiye; hali hazırda içerisinde barındırdığı mülteci yükü nedeniyle çok fazla uzun sürmeyecek bir süreçte ya Suriye, ya Afganistan olma tehdidi ile karşı karşıyadır!
Türkiye’yi yöneten veyahut yönettiğini iddia eden tüm yerli ve milli dinamiklere Türk Milleti ve Anadolu Halkları adına seslenmeyi bir vatan borcu olarak görüyorum. Ve diyorum ki; bir olacağız, diri olacağız demekle olmuyor! Belediyeleri hortumlanmış, belli holdingleri Karun olmuş bir ülkede, sosyal adaletin diz çöktüğü bir ülkede, Ulusal Güvenlik en kritik dönemi yaşıyor demektir. Türkiye’yi yönetenler karar vermeli ve bunu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşları ile paylaşmalıdır. Asgari koşullarda mı yaşayacağız yoksa askeri koşullara mı hazırlanacağız? Bu millet, yüzyıl önce olduğu gibi yine gerekeni kendisini yönetenlere rağmen yapmasını bilir! Lakin beklenen yönetenlerin gereğini yapmasıdır…