Yıldırım Belediyesi
Ömer Küçükkaya
Köşe Yazarı
Ömer Küçükkaya
 

Sadece deprem mi?

Saatler önce Türkiye'nin tüm dinamiklerini alarma geçiren bir deprem ile yüzleştik. Elazığ'da art arda gerçekleşen 6,8 ve 6,5 şiddetinde ki depremlerin hemen ardından 5 şiddetinde, 4 şiddetinde sayısız deprem olmaya başladı. 23 Ocak'ta Ekosektör Gazetesi'nde yayınlanan "Göç, deprem ve kentsel dönüşüm" başlıklı yazımda çok önemli noktalara değinmiştim. Ulusal ajanslarında gündeminden kaçmayan ikazlarımıza yerel ve ulusal yetkililerden maalesef bir karşılık gelmedi. Yine Büyükşehir Belediyeleri, Belediyeler ve Valiliklerde yazı sonrası sessizliğini korudu. Bunun asıl nedeni, herkesin olaylar olduktan sonra harekete geçmesi diyebilirim. Ve yazımızın yayınlanmasının üzerinden 24 saat geçmeden yaşanan Elazığ depremi; büyüklüğü, sonrasında ortaya çıkan yangınlar ve süreçleri ile aslında ne kadar haklı çıkışlar yaptığımızı doğruladı. Peki, Elazığ sadece deprem mi?   Yazının bundan sonrasını kimi ütopya kimi komplo teorisi olarak değerlendirecek olsa bile, deprem iş dünyasının kısacası ekonominin en önemli ve önlenemez düşmanı. Bu hususta İçişleri Bakanlığı'nın da somut bir araştırma yaptığına inanmıyorum! Son dönemlerde gerçekleşen depremlerin oluş süreçlerini ve de o esnada ülkede var olan gündem hareketliliğini iyi okumak gerekiyor. 1999 depreminden bu yana bu hususu öncelikli kabul edenlerdenim. Türkiye ile Almanya arasında önemli görüşmelerin ve anlaşmaların olduğu bir günün akşamında ortaya çıkan bu tablo sadece bir tesadüf mü? Yine önceki gün yazdığım "Türkiye'ye operasyon mümkün mü?" başlıklı yazımda ifade ettiklerimi de Elazığ depremi ile değerlendirdiğimizde olasılıklar, beklenenlerden çok daha tehlikeli boyutta diyebilirim.   Elazığ'da 6,8 şiddetinde gerçekleşen depremin Bursa, Eskişehir, Kocaeli, İstanbul, İzmir ve Ankara illerinde olması halinde neler olur? Ve yine Elazığ'da ki depremin Osmaniye, Hatay, Tunceli ve Malatya'dan hissedilmesi, Malatya'da yıkımlara neden olmasını nasıl değerlendirmeliyiz? Son günlerde gerçekleşen depremlerin Türkiye'nin atakları ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları ile alakası ne boyutta? Deprem ile ekonomi gerçeğini aynı çatı altında incelediğimizde korkunç bir yıkım ile yüzleşiyoruz. Enkaz altında kalması muhtemel on binlerin çok ötesinde sanayi yatırımları, üretim tesisleri, fabrikalar ve barajlar ile askeri tesisleri iyi değerlendirmeliyiz! Marmara için acilen deprem öncelikli Çevre ve Şehircilik önlemleri alınması şart. AFAD bu bölge için ön hazırlıklarını başlatmalı. Hatta bu konu da deprem ile yetinmeyerek olası afet hazırlıklarını yapmalıyız. Ve hatta olası askeri operasyonları, nükleer ve biyolojik saldırı önlemlerine ilişkin tedbirleri yeniden gözden geçirerek elde ki tüm önlemleri güncellemeliyiz!   Deprem ekonomik bir saldırı yöntemi olabilir mi?   Türkiye'nin son dönemde hayata geçirdiği otobanları, otoyolları, sanayi bölgelerini, yeraltı ve yerüstü tesisleri değerlendirdiğimizde deprem önemli bir yıkım aracı olarak karşımıza çıkıyor. Deprem merkezli düşündüğümüzde, son yıllarda Türkiye'de yapılan Tsunami uyarı ve söylemlerini de gözden kaçırmamak gerekiyor. Kanal İstanbul ile küresel güçlerin ve yerel işbirlikçilerinin huzurunu kaçıran Türkiye, yerli ve milli elektrikli otomobil projesi ile yine kendini aşan adımlar attı. SİA ve askeri savunma sistemlerinde ki devrimleri saymak bile istemiyorum.   Türkiye'nin en güçlü ihracat kentlerinden olan Bursa, İstanbul ve Kocaeli aynı zamanda sanayi üretiminin kalbi. Türkiye'nin yaşam damarı olan bu kentlerin güvenliği de yaşam kalitesi kadar önemli. Tüm bu değerlendirmeleri, nükleer ve biyolojik silahlar ile frekans ve sinyalizasyon sistemli saldırılar ışığında değerlendirdiğimizde deprem, günümüzün en etkili saldırı silahı diyebiliriz. Hem ekonomik, hem yaşamsal hem de toplumsal yıkımların ana güç aracı olarak değerlendirebileceğimiz deprem'e karşılık herhangi bir koruyucu önlemde maalesef bulunmuyor. Yer sarsıntıları üzerinden gerçekleştirilebilecek yapay depremleri herhangi bir saldırı aracı olarak değerlendirebilmek ya da bulgulandırabilmek mümkün değil! Ve yine önceden tespiti neredeyse imkansız. Tespit edilse bile tespit süresinde önlem alınamıyor. Bu anlamda sismik faaliyetlerin ekonomiye vereceği zararları doğru tespit etmeli ve çözümlemeleri hayata geçirerek hızlı adımlar atmalıyız. Aksi takdirde bir gün sonrasını geçtim, bir saat sonrası bile çok geç olabilir...
Ekleme Tarihi: 25 Ocak 2020 - Cumartesi
Ömer Küçükkaya

Sadece deprem mi?

Saatler önce Türkiye'nin tüm dinamiklerini alarma geçiren bir deprem ile yüzleştik. Elazığ'da art arda gerçekleşen 6,8 ve 6,5 şiddetinde ki depremlerin hemen ardından 5 şiddetinde, 4 şiddetinde sayısız deprem olmaya başladı. 23 Ocak'ta Ekosektör Gazetesi'nde yayınlanan "Göç, deprem ve kentsel dönüşüm" başlıklı yazımda çok önemli noktalara değinmiştim. Ulusal ajanslarında gündeminden kaçmayan ikazlarımıza yerel ve ulusal yetkililerden maalesef bir karşılık gelmedi. Yine Büyükşehir Belediyeleri, Belediyeler ve Valiliklerde yazı sonrası sessizliğini korudu. Bunun asıl nedeni, herkesin olaylar olduktan sonra harekete geçmesi diyebilirim. Ve yazımızın yayınlanmasının üzerinden 24 saat geçmeden yaşanan Elazığ depremi; büyüklüğü, sonrasında ortaya çıkan yangınlar ve süreçleri ile aslında ne kadar haklı çıkışlar yaptığımızı doğruladı. Peki, Elazığ sadece deprem mi?

 

Yazının bundan sonrasını kimi ütopya kimi komplo teorisi olarak değerlendirecek olsa bile, deprem iş dünyasının kısacası ekonominin en önemli ve önlenemez düşmanı. Bu hususta İçişleri Bakanlığı'nın da somut bir araştırma yaptığına inanmıyorum! Son dönemlerde gerçekleşen depremlerin oluş süreçlerini ve de o esnada ülkede var olan gündem hareketliliğini iyi okumak gerekiyor. 1999 depreminden bu yana bu hususu öncelikli kabul edenlerdenim. Türkiye ile Almanya arasında önemli görüşmelerin ve anlaşmaların olduğu bir günün akşamında ortaya çıkan bu tablo sadece bir tesadüf mü? Yine önceki gün yazdığım "Türkiye'ye operasyon mümkün mü?" başlıklı yazımda ifade ettiklerimi de Elazığ depremi ile değerlendirdiğimizde olasılıklar, beklenenlerden çok daha tehlikeli boyutta diyebilirim.

 

Elazığ'da 6,8 şiddetinde gerçekleşen depremin Bursa, Eskişehir, Kocaeli, İstanbul, İzmir ve Ankara illerinde olması halinde neler olur? Ve yine Elazığ'da ki depremin Osmaniye, Hatay, Tunceli ve Malatya'dan hissedilmesi, Malatya'da yıkımlara neden olmasını nasıl değerlendirmeliyiz? Son günlerde gerçekleşen depremlerin Türkiye'nin atakları ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları ile alakası ne boyutta? Deprem ile ekonomi gerçeğini aynı çatı altında incelediğimizde korkunç bir yıkım ile yüzleşiyoruz. Enkaz altında kalması muhtemel on binlerin çok ötesinde sanayi yatırımları, üretim tesisleri, fabrikalar ve barajlar ile askeri tesisleri iyi değerlendirmeliyiz! Marmara için acilen deprem öncelikli Çevre ve Şehircilik önlemleri alınması şart. AFAD bu bölge için ön hazırlıklarını başlatmalı. Hatta bu konu da deprem ile yetinmeyerek olası afet hazırlıklarını yapmalıyız. Ve hatta olası askeri operasyonları, nükleer ve biyolojik saldırı önlemlerine ilişkin tedbirleri yeniden gözden geçirerek elde ki tüm önlemleri güncellemeliyiz!

 

Deprem ekonomik bir saldırı yöntemi olabilir mi?

 

Türkiye'nin son dönemde hayata geçirdiği otobanları, otoyolları, sanayi bölgelerini, yeraltı ve yerüstü tesisleri değerlendirdiğimizde deprem önemli bir yıkım aracı olarak karşımıza çıkıyor. Deprem merkezli düşündüğümüzde, son yıllarda Türkiye'de yapılan Tsunami uyarı ve söylemlerini de gözden kaçırmamak gerekiyor. Kanal İstanbul ile küresel güçlerin ve yerel işbirlikçilerinin huzurunu kaçıran Türkiye, yerli ve milli elektrikli otomobil projesi ile yine kendini aşan adımlar attı. SİA ve askeri savunma sistemlerinde ki devrimleri saymak bile istemiyorum.

 

Türkiye'nin en güçlü ihracat kentlerinden olan Bursa, İstanbul ve Kocaeli aynı zamanda sanayi üretiminin kalbi. Türkiye'nin yaşam damarı olan bu kentlerin güvenliği de yaşam kalitesi kadar önemli. Tüm bu değerlendirmeleri, nükleer ve biyolojik silahlar ile frekans ve sinyalizasyon sistemli saldırılar ışığında değerlendirdiğimizde deprem, günümüzün en etkili saldırı silahı diyebiliriz. Hem ekonomik, hem yaşamsal hem de toplumsal yıkımların ana güç aracı olarak değerlendirebileceğimiz deprem'e karşılık herhangi bir koruyucu önlemde maalesef bulunmuyor. Yer sarsıntıları üzerinden gerçekleştirilebilecek yapay depremleri herhangi bir saldırı aracı olarak değerlendirebilmek ya da bulgulandırabilmek mümkün değil! Ve yine önceden tespiti neredeyse imkansız. Tespit edilse bile tespit süresinde önlem alınamıyor. Bu anlamda sismik faaliyetlerin ekonomiye vereceği zararları doğru tespit etmeli ve çözümlemeleri hayata geçirerek hızlı adımlar atmalıyız. Aksi takdirde bir gün sonrasını geçtim, bir saat sonrası bile çok geç olabilir...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ekosektor.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.