Yıldırım Belediyesi
Ömer Küçükkaya
Köşe Yazarı
Ömer Küçükkaya
 

Küresel kriz, Türkiye'ye nasıl yansıyor?

Pandemi süreci ile yeniden belirginleşen krizler süreci, ülkeleri küresel güvenlik riski ile karşı karşıya getirdi. Uluslararası ticaretin dijitalleşme ile birlikte yön ve yöntem değiştirmesi, gelişen hammadde talep artışı ve yeni nesil teknolojiler nedeniyle küresel bir dönüşüm ihtiyacı oluştu. Dünya'nın iki yıllık pandemi sürecinde yaklaşık iki yüzyıllık değişime sahne olduğuna şahitlik ettiğimiz şu günlerde; hem ölümler hemde yaşam tarzları ülkeler ve uluslar bandında fazlası ile değişkenlik gösterdi. Tüm dengelerin küresel boyutta değişkenlik gösterdiği bir dönemde, güçlü ülkelerin sömürge veya sınırlarını genişletmesi elbette kaçınılmaz bir gerçekti. Bugün yaşadığımız Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş daha doğrusu "Kuzey Krizi" bunun en net göstergesi olsa bile, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere çoğu ülkedeki özgürleşme ve devletleşme çıkışları da küresel krizin net sonuçları olarak karşımıza ilerleyen yıllarda çıkacaktır. Dünya; Fransız ihtilalinden bu yana böylesine köklü bir değişim süreci yaşamazken, Rusya Devlet Başkanı Putin'in başlattığı Ukrayna savaşının önümüzdeki 3-5 yıl içerisinde Almanya'ya sıçraması kaçınılmaz görünüyor.   Her ne kadar dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de "Savaşa Hayır" sloganları atılıyor olunsa bile; savaş, Türkiye başta olmak üzere Avrasya'nın kaçınılmaz gerçeğidir. Avrupa ile Asya sınırlarının İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir kısım ülke lideri veyahut kapitalist tarafından çizilmesine Dünya en fazla yüzyıl sessiz kalabildi. Bugün Rusya'nın Ukrayna üzerinde Putin'in ifadelerinde belirttiği şekli ile haklı talepleri, Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu nezdinde ilerleyen süreçte talep etmesi haklı sonuçları ortaya çıkarmaktadır. Misak-ı Milli sınırlarına ulaşılması başta olmak üzere, Suriye ve Irak üzerinde yaşanan ulusal belirsizlikler ile bu iki ülke üzerinde kurulmak istenilen küçük devletler planlarını doğru okuduğumuzda; Türkiye'nin günümüz stratejilerinin akılcı stratejiler olduğunu kabul etmemiz gerekir.   Her ne kadar ulaşım yatırımları ve devamında sağlık yatırımları ile yatırımların sürdüğü süreçte anlaşılmamış ve hatta ağır eleştirilere maruz kalmış olsa bile, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın onlarca yıl ötesini görebilen bir ufka sahip olduğunu kabul etmeliyiz. Bugün Türkiye; "Silahlı İnsansız Hava Aracı - SİHA" atağı ile Rusya ve Ukrayna savaşında da haklı çıkmıştır. Türkiye, neredeyse herhangi bir kalkış pistine gereksinim duymaksızın düz asfalt veya beton yolda bile kalkan SİHA güvenlik ve savunma protokolü ile dünya ülkelerine "bizi hafife almayın" mesajını en direkt yoldan vermiştir.   ***   Türkiye'nin geldiği ekonomik ve sosyal boyut bize gösteriyor ki; son 5 yılda yaşanan küresel krizler, ulusal fırsatlar yaratmıştır. Krizler ile büyüyen ve başarılı kriz yönetimleri ile ülke ekonomisini sanayi üretiminden küresel ihracat devi haline dönüştürmeyi başaran Türkiye, yüzıl önce olduğu gibi yeniden modern tarım ve teknoloji atakları ile bölgesel güç başarısını 10 büyük ekonomi içerisine girerek taçlandırabilecek kabiliyete sahiptir.   Türkiye'nin içerisinde bulunduğu coğrafya, ülke ekonomisine üretim ile büyüme mecburiyeti oluşturmuştur. TOGG projesi ile nefesleri kesen Türkiye'nin insansız hava araçları ile adeta ufuk hareketi başlattığını kabul etmeliyiz. İlk bakışta her şehirde bir üniversite projesi gereksiz gibi görünüyor olsa bile, gelişen ve sürekli artış gösteren Türkiye nüfusu tersine göç fırsatlarının katma değerleri ile Anadolu içerisinde bölgesel yatırım ve kalkınma fırsatları doğurmuştur. Türkiye'nin önemli şehirlerinde rakamsal artışlar gözlemlenirken; ülkenin ikinci ihracat kenti olan Bursa, koltuğunu Türkiye'nin Güneydoğusunda bulunan Gaziantep'e kaptırmamak için büyük çaba sarf etmektedir.   Çanakkale 1915 körpüsü ile Çanakkale başta olmak üzere Edirne ve Tekirdağ'ın da yeni yatırım bölgeleri arasına girmesi, küresel kriz nedeniyle duran inşaat sektörünün maliyetler ve talepler karşısında yeniden kendisini üretime koşullaması, küresel gıda talepleri ve yine beraberinde gelen küresel ölçekli kıtlıklar ile tarımsal üretim talebi; Türkiye'yi krizler sürecinde fırsatlar ülkesi yapmıştır. Havalimanlarını ve beraberinde kara ile deniz limanlarını başarılı kullandığında güçlü bir iç taşıma ağına sahip olan Türkiye, Peki'nden Londra'ya uzanacak hızlı yük treni projeleri ve yine Ortadoğu ülkelerine yönelik gerçekleştirilen hızlı tren ve duble otoyol projeleri ile bölgenin en önemli ülkesi haline gelmiştir.   Küresel krizleri fırsata dönüştüren Türkiye, Azerbaycan başta olmak üzere Asya ve Balkan Türk coğrafyalarında yürüttüğü pozitif ilişkileri hızla ekonomiye dönüştürmekte ısrarcı bir ülkedir. Tüm bu değerler bütünlüğünde Avrupa ile Asya'yı buluşturan ve yine beraberinde Akdeniz ülkeleri ve Ortadoğu ekonomisine ev sahipliği yapan Türkiye gibi Bursa'da bahse konu ekonomilerin büyüme ve yatırım kenti olarak göze çarpmaktadır.   Kısacası; pandemi ile başlayan, çip krizi ile yükselişe geçen, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle yeni bir boyut kazanan krizler süreci doğru yönetildiğinde Türkiye, küresel fırsatlar ülkesi olarak karşımızda yıldızı parlayan bir ülke konumundadır. Ve Türkiye ile aynı anda Bursa'da bu pastadan payını en yüksek düzeyde almak adına her türlü adımı en üst düzeyde atmaya mecburdur. Bunun içinde çevre ve şehircilik politikalarımızı değişen iklim şartlarına göre yeniden planlamalı ve kent ekonomilerini daha fazla güçlendirmeliyiz.
Ekleme Tarihi: 25 Şubat 2022 - Cuma
Ömer Küçükkaya

Küresel kriz, Türkiye'ye nasıl yansıyor?

Pandemi süreci ile yeniden belirginleşen krizler süreci, ülkeleri küresel güvenlik riski ile karşı karşıya getirdi. Uluslararası ticaretin dijitalleşme ile birlikte yön ve yöntem değiştirmesi, gelişen hammadde talep artışı ve yeni nesil teknolojiler nedeniyle küresel bir dönüşüm ihtiyacı oluştu. Dünya'nın iki yıllık pandemi sürecinde yaklaşık iki yüzyıllık değişime sahne olduğuna şahitlik ettiğimiz şu günlerde; hem ölümler hemde yaşam tarzları ülkeler ve uluslar bandında fazlası ile değişkenlik gösterdi. Tüm dengelerin küresel boyutta değişkenlik gösterdiği bir dönemde, güçlü ülkelerin sömürge veya sınırlarını genişletmesi elbette kaçınılmaz bir gerçekti. Bugün yaşadığımız Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş daha doğrusu "Kuzey Krizi" bunun en net göstergesi olsa bile, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere çoğu ülkedeki özgürleşme ve devletleşme çıkışları da küresel krizin net sonuçları olarak karşımıza ilerleyen yıllarda çıkacaktır. Dünya; Fransız ihtilalinden bu yana böylesine köklü bir değişim süreci yaşamazken, Rusya Devlet Başkanı Putin'in başlattığı Ukrayna savaşının önümüzdeki 3-5 yıl içerisinde Almanya'ya sıçraması kaçınılmaz görünüyor.

 

Her ne kadar dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de "Savaşa Hayır" sloganları atılıyor olunsa bile; savaş, Türkiye başta olmak üzere Avrasya'nın kaçınılmaz gerçeğidir. Avrupa ile Asya sınırlarının İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir kısım ülke lideri veyahut kapitalist tarafından çizilmesine Dünya en fazla yüzyıl sessiz kalabildi. Bugün Rusya'nın Ukrayna üzerinde Putin'in ifadelerinde belirttiği şekli ile haklı talepleri, Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu nezdinde ilerleyen süreçte talep etmesi haklı sonuçları ortaya çıkarmaktadır. Misak-ı Milli sınırlarına ulaşılması başta olmak üzere, Suriye ve Irak üzerinde yaşanan ulusal belirsizlikler ile bu iki ülke üzerinde kurulmak istenilen küçük devletler planlarını doğru okuduğumuzda; Türkiye'nin günümüz stratejilerinin akılcı stratejiler olduğunu kabul etmemiz gerekir.

 

Her ne kadar ulaşım yatırımları ve devamında sağlık yatırımları ile yatırımların sürdüğü süreçte anlaşılmamış ve hatta ağır eleştirilere maruz kalmış olsa bile, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın onlarca yıl ötesini görebilen bir ufka sahip olduğunu kabul etmeliyiz. Bugün Türkiye; "Silahlı İnsansız Hava Aracı - SİHA" atağı ile Rusya ve Ukrayna savaşında da haklı çıkmıştır. Türkiye, neredeyse herhangi bir kalkış pistine gereksinim duymaksızın düz asfalt veya beton yolda bile kalkan SİHA güvenlik ve savunma protokolü ile dünya ülkelerine "bizi hafife almayın" mesajını en direkt yoldan vermiştir.

 

***

 

Türkiye'nin geldiği ekonomik ve sosyal boyut bize gösteriyor ki; son 5 yılda yaşanan küresel krizler, ulusal fırsatlar yaratmıştır. Krizler ile büyüyen ve başarılı kriz yönetimleri ile ülke ekonomisini sanayi üretiminden küresel ihracat devi haline dönüştürmeyi başaran Türkiye, yüzıl önce olduğu gibi yeniden modern tarım ve teknoloji atakları ile bölgesel güç başarısını 10 büyük ekonomi içerisine girerek taçlandırabilecek kabiliyete sahiptir.

 

Türkiye'nin içerisinde bulunduğu coğrafya, ülke ekonomisine üretim ile büyüme mecburiyeti oluşturmuştur. TOGG projesi ile nefesleri kesen Türkiye'nin insansız hava araçları ile adeta ufuk hareketi başlattığını kabul etmeliyiz. İlk bakışta her şehirde bir üniversite projesi gereksiz gibi görünüyor olsa bile, gelişen ve sürekli artış gösteren Türkiye nüfusu tersine göç fırsatlarının katma değerleri ile Anadolu içerisinde bölgesel yatırım ve kalkınma fırsatları doğurmuştur. Türkiye'nin önemli şehirlerinde rakamsal artışlar gözlemlenirken; ülkenin ikinci ihracat kenti olan Bursa, koltuğunu Türkiye'nin Güneydoğusunda bulunan Gaziantep'e kaptırmamak için büyük çaba sarf etmektedir.

 

Çanakkale 1915 körpüsü ile Çanakkale başta olmak üzere Edirne ve Tekirdağ'ın da yeni yatırım bölgeleri arasına girmesi, küresel kriz nedeniyle duran inşaat sektörünün maliyetler ve talepler karşısında yeniden kendisini üretime koşullaması, küresel gıda talepleri ve yine beraberinde gelen küresel ölçekli kıtlıklar ile tarımsal üretim talebi; Türkiye'yi krizler sürecinde fırsatlar ülkesi yapmıştır. Havalimanlarını ve beraberinde kara ile deniz limanlarını başarılı kullandığında güçlü bir iç taşıma ağına sahip olan Türkiye, Peki'nden Londra'ya uzanacak hızlı yük treni projeleri ve yine Ortadoğu ülkelerine yönelik gerçekleştirilen hızlı tren ve duble otoyol projeleri ile bölgenin en önemli ülkesi haline gelmiştir.

 

Küresel krizleri fırsata dönüştüren Türkiye, Azerbaycan başta olmak üzere Asya ve Balkan Türk coğrafyalarında yürüttüğü pozitif ilişkileri hızla ekonomiye dönüştürmekte ısrarcı bir ülkedir. Tüm bu değerler bütünlüğünde Avrupa ile Asya'yı buluşturan ve yine beraberinde Akdeniz ülkeleri ve Ortadoğu ekonomisine ev sahipliği yapan Türkiye gibi Bursa'da bahse konu ekonomilerin büyüme ve yatırım kenti olarak göze çarpmaktadır.

 

Kısacası; pandemi ile başlayan, çip krizi ile yükselişe geçen, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle yeni bir boyut kazanan krizler süreci doğru yönetildiğinde Türkiye, küresel fırsatlar ülkesi olarak karşımızda yıldızı parlayan bir ülke konumundadır. Ve Türkiye ile aynı anda Bursa'da bu pastadan payını en yüksek düzeyde almak adına her türlü adımı en üst düzeyde atmaya mecburdur. Bunun içinde çevre ve şehircilik politikalarımızı değişen iklim şartlarına göre yeniden planlamalı ve kent ekonomilerini daha fazla güçlendirmeliyiz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ekosektor.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.