Ekonominin kuralları yeni baştan yazılırken, sektörlerin değişim hızları da toplumsal yansımalara göre farklılıklar göstermeye devam ediyor. Finans sektörü; pandemi ile birlikte dijital para ve kripto ile hareketlendi. Ve akabinde altın, gümüş gibi emtialar değer kazandı. Pandemi ile birlikte işyerlerinin kapalı olması, evde geçirilen vakitlerin artması nedeniyle; eğlence sektörü, güvenlik sektörü, otelcilik ve konaklama ile eğitim sektörleri ağır yara aldı. Ve beraberinde berber ile kuaförlük hizmetleri, masaj ve hamam sektörü, basılı medya başta olmak üzere çok çeşitli sektörlerde hizmet sunum değişimleri yaşanırken, ağır ekonomik kayıplar gözlemlendi. Ve yine pandemi, gıda başta olmak üzere her alanda fiyatlarda yüzde üçyüzden fazla zam oluşmasına neden oldu. Bu da önlenemeyen enflasyon ile Türkiye'yi yüzleştirdi.
Türkiye, krizlere alışkın hatta bir krizler ülkesi diyebiliriz. 1945 yılından bugüne sürekli krizlerle boğuşan Türkiye'nin başından 11 büyük kriz geçti. Son olarak 2018 krizinin ağır yaraları sarılmaya çalışılırken, yaşanan küresel pandemi krizi Türkiye'de yerli ve milli yatırımcının gözünü korkuttu. Ağır vergiler, aşırı yüksek faturalar, çok yüksek otoban ve köprü fiyatları, affedilmeyen vergi ve kredi borçları, yüksek faiz yükü, son dönemde anlamsız şekilde artış gösteren trafik cezaları, aşırı fiyatlı otopark ücretleri, toplu ulaşım maliyetleri, yüksek akaryakıt fiyatları ve her türlü denetim ile üst üste kesilen cezalar hem esnaf ile iş dünyasında hem de vatandaş nezdinde ciddi tepkilere neden oluyor. Gelinen noktada Türkiye'nin yeni bir siyasi ve ticari değişim dönemine göz kırptığını net olarak ifade edebiliriz.
***
Türkiye'nin ulusal ekonomi ve finans süreçleri ile sektörel değişimini irdelediğimizde çok önemli bilgilere ve bulgulara rastlıyoruz. Türkiye'nin değişmeyen en önemli değeri hatta altın sektörü, tarım ve hayvancılık. Lakin bu sektör Mustafa Kemal Atatürk sonrasında pek fazla gün yüzüne çıkarılamadı. Merhum Başbakan Adnan Menderes ve merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in önemli yatırımları ile güç kazanan sektör, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti döneminde ağır maliyetler nedeniyle köylerde yapılamaz duruma geldi. Öyle ki, çoğu köyün nerede boşaldığı ve hayalet köylerde artış yaşandığı saklanamayan bir gerçek. Ve elbette köylerden şehirlere gerçekleşen ani göçü şehirler taşıyamaz durumda.
Elbette tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanan ağır kayıplar, krizin fırsata dönüştürülememesi Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümeti açısından ağır bir kayıp olmasına karşın, teknoloji ve uzay yatırımları ile bilişim, yazılım, donanım ve otomasyon ile güvenlik sektörü değer kazandı. Dünya'nın Rusya ve Ukrayna savaşına kilitlendiği bugünlerde toprak her şeyden daha değerli.
Türkiye'de güvenlik, teknoloji, internet ve sosyal medya, yapı tadilat, nalburiye, tarım ve hayvancılık, butik otelcilik, dağ başta olmak üzere trekking turizmi, denizcilik ve balıkçılık, sağlık başta olmak üzere diyet ve spor danışmanlığı, gıda ve perakende ticareti ile e-ticaret ve avukatlık ile tıp hizmetleri yükselen sektörler arasında yer alıyor.
Dünya, 1876 yılından bugüne ağır resesyon dönemlerinden geçiyor. Resesyon sözlük anlamı itibariyle; ekonomik büyümenin belirli bir süreliğine negatif olması anlamını taşıyor. Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu uzun süreli ve ağır resesyon sürecinin en önemli nedeni, küresel krizlerin çok sayıda ülkeyi aynı anda ve peşpeşe etkilemesi diyebiliriz. Ve elbette ulusal olduğu kadar küresel ulaşım ve ticaret ile taşıma ağları da süreçten fazlasıyla olumsuz etkilendi.
Her ne kadar bankacılık ve kredilendirme sektörü son dönemde önemli bir rol üstlenmiş olsa bile, Ukrayna krizi kağıt paranın değersizliğini ve bankacılığın güvensizliğini bir kere daha gözler önüne serdi. Dünya halkları; kağıt para yerine yeniden altın, gümüş, mücevher ve daha pahalı madenlere yönelik yatırımlar yapmaya başladı. Ve bununla beraber dünya, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde yeniden maden ve su savaşları ile yüzyüze kalacak. Ki, Rusya ile Ukrayna savaşının Almanya'ya ve oradan da tüm Avrupa ile Asya'ya sıçrama olasılığı çok yüksek. Güney Kore'den yapılan açıklamalar ve Kuzey Kore'de ki dış askeri ve casus hareketliliği bunu kanıtlıyor.
Bireysel güvenlik başta olmak üzere işyeri ve kurum güvenliği, kasa güvenliği ve aile güvenliği yeniden kendini gösterecek. Güvenlik sektörüne duyulan ihtiyacın artması, asayiş olaylarının önlenemez düzeye gelmesi ve askeri belirsizlikler, Türkiye'de yeniden çete ve mafya güçlenmesine yol açacağa benziyor.
Türkiye'nin toplumu cezalandırma merkezli hukuk ve ekonomi ile iktisadi sistem yönetimleri, ülkeyi 2022 yılı son çeyreğinden 2027 yılı ilk yarısına kadar sürecek iç çatışmalara sürüklüyor. Siyasi güvensizlik, ekonomik umutsuzluk ve hepsinin ötesinde bürokratik yetersizlik ile iktidar ve siyaset arsındaki kutuplaşma, Türkiye'yi ekonomik anlamda yatırım yapılamaz bir boyuta taşıyor. Ve ortaya çıkan kayıpların önümüzdeki 25 yıllık süreçte geri kazanımı zor görünüyor.
Kısacası; şehirlerin hatta büyükşehirlerin çok fazla güvenli olmadığı ve beraberinde yatırım riski taşıdığını gözlemlediğimiz Türkiye'de, bireysel silahlanmada artış ile birlikte köylere göçün artarak ve hızla süreceğini ifade edebiliriz. Tüm bu sektörel değişimler ve toplumsal gerçekler ışığında şu ifade edebilirim ki; yatırım yapmaktan daha doğru bir adım elde olan tüm değerlerinize sahip çıkmak diyebilirim. Yani, gereksiz her türlü satın alma ve harcamadan kaçının.