Cumhuriyet'in ilanından bugüne Türkiye'nin ana hedeflerinden birisidir, tam bağımsızlık. Peki, bu iddia bir ütopya mı? Yoksa gerçekleşmesi mümkün büyük bir hedef mi?
Türkiye'yi kendisi ile özdeşleştirerek değerlendirdiğimizde, hepimiz büyük handikaplar yaşıyoruz. Çünkü, Türkiye'yi doğru okuyamıyor ve anlayamıyoruz. Anlayamadığımız ve okuyamadığımız Türkiye'de; kimimiz gelecek kimimiz ise, günü kurtarma gündemlerimizde boğuluyoruz. Oysa, Türkiye; bugünden ibarettir. Bugününü doğru yaşayamayan bir Türkiye'nin yarını yoktur, olamaz!
Uzun zamandır yazılarımda ve sosyal medya hesaplarımda ifade ettiğim hususlar dönemsel olarak gerçekleşti. Öngörülerimin hayat buluyor olması elbette benim ve kariyerim için önemli. Peki, bu öngörülerimin ötesini görenleri ve bu gerçeklikleri daha güçlü bulgularla tespit edenleri neden gözardı ediyoruz. Her zaman söylediğim gibi, "ben değil biz" kavramı ile daha güçlü olabiliriz. Bugün, Türkiye'nin bizlere ihtiyacı var. Yani size, bana, hepimize...
***
Türkiye'nin uzun bir dönem gündemini işgal eden "damat" meselesinden konuya başlamak istiyorum. Bugünün ekonomik gerçeklikleri bize gösteriyor ki; Türkiye, Berat Albayrak'a yaptığı haksızlığın ekonomik ve finansal bedellerini ödüyor. Türkiye'ye her açıdan büyük değerler katan Albayrak ailesinin gözde çocuklarından olan Berat Albayrak'ın yeniden kabineye dönmesi su götürmez bir gerçeklik. Türkiye'nin bağımsızlığı için İHA ve SİHA projeleri ile önemli katma değerler katılan bir dönemde, ekonomi ve finans anlamında yaşadığımız krizleri hızla çözmek zorundayız. Kabul etmeliyiz ki; kur korumalı mevduat meselesi de ilerleyen haftalarda elimizde patlayacak en büyük bombalardan biri...
Türkiye'nin bağımsız ekonomi modellerine ihtiyacı olduğu gibi, serbest üretim merkezlerine de ihtiyacı var. Türkiye'nin bir deprem ve afet kuşağında olduğunu kabul ederek hızla Doğu ve Güneydoğu ile İç Anadolu Bölgesi'ni kalkındırmalıyız. Bursa'da önceki gün yaşanan depremler bize gösterdi ki; Türkiye bir şekilde 1999 yılını yeniden yaşayacak.
Markalaşma süreçlerinin çok uzun olduğu Türkiye'de bir diğer sorun ise; tabela dernekleri. Maalesef Türkiye'nin daha güçlü büyüyebilmesi için kurumsallaşma adımlarını Bakanlıklar nezdinde yeterince başarılı yürütemiyoruz. Kimin güdümünde ve etkisinde olduğu belli olmayan irili ufaklı binlerce sivil toplum kuruluşu ile Türkiye, bağımsız olamaz! Bağımsız olabilmek için, Türkiye'nin hedefleri odaklı adımlar atmak ve ülkeye katma değer katmak gerekir. Yük olan değil, yük alan sivil toplum kuruluşlarına ihtiyacımız var.
Ve yine adalet meselesi. Maalesef daha kendi kurum personeline adalet sağlayamayan bir Adalet Bakanlığı'ndan Türkiye'yi adil bir düzene kavuşturmasını beklemek hata olur. Bugün görmekteyiz ki, son 20 yıldır Türkiye'nin tüm nakit finans gücünü beton ve asfalta gömdük! Cezaevleri inşa ederek Türkiye'yi kalkındıramayız. Maalesef artan suç oranları, büyükşehirlerdeki mülteci yükü, fikir hürriyetine yönelik negatif ataklar ve herşeyden önemlisi, tek parti siyaseti Türkiye'yi kendi içerisinde hızla ötekileştiriyor. Oysa, daha sesli bir demokrasi ile Türkiye'yi tam bağımsızlık hedeflerine ulaştırmak mümkün.
Son dönemde görüyoruz ki; Dünya üzerinde egemenlik kuran ancak kendi içerisinde var olan egemenliğini kıran bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Hırsızlıkların hızla arttığı Türkiye'de, ahlak ve maneviyat tükendi.
Israrla ve üzerine basarak ifade etmeliyim ki; Türkiye için yapılabilecek çok şey var. Birlik ve beraberlikten fazlasına ihtiyacımız var. Ben değil, biz demeye ihtiyacımız var. Zeki, çalışkan ve dürüst insanlara fırsatlar sunmaya ihtiyacımız var. Gözlerimizi kapatıp, Recep Tayyip Erdoğan sonrası ne olacak paranoyalarına kapılmamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yüzyıllık bir devlet değildir! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1071 Malazgirt Zaferi'nden ibaret değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, köklü bir medeniyettir. Bunu herbirimiz çok iyi idrak etmeliyiz.
***
Doğru üretim modelleri, yerli ve yenilenebilir enerji ile güçlendirilmiş sanayi bölgeleri, daha yaşatabilir şehircilik ve çevre modelleri ile Türkiye, sadece 10 yılda Amerika Birleşik Devletleri'ne eş değer bir konuma gelebilir. Mevcut sanayileşmesi, genç gücü, eğitim ve teknoloji altyapısının hızlı güncellenmesi gibi süreçler bize gösteriyor ki, Avrupa Birliği ile aramızda sadece 3 yıl var. Evet, ortalama 2027 yılı ilk çeyreğinde Türkiye; Avrupa Birliği'ni birçok açıdan geçmiş olacak. Ki, bulgular bize önümüzdeki 3 yıl içerisinde Avrupa'nın Rusya'nın saldırıları altında büyük kayıplar vereceğini gösteriyor. Türkiye'nin Ortadoğu ve Arap ülkeleri ile olan güçlü bağları, Afrika ülkeleri ile olan ikili ilişkiler ve ekonomik bağlantıları da değerlendirdiğimizde; 10 yıl çok uzun bir süre değil diyebiliriz.
Türkiye'nin bir lider sorunu yok. Aksine lider ülke olma gerçekliği ve mecburiyeti var. Türkiye'nin ayağındaki siyasi ve bürokratik prangalardan kurtulması için, Türk Gençliği'nin fikir ve icraat hürriyetine kavuşturulması gerekiyor. Üreten genç iş insanları, genç işçiler, genç köylüler, genç akademik kadrolar ve genç aileler inşa etmeliyiz. Türkiye'nin 2050 yılında yaşlanmış olacağını kabul etmeliyiz. Ve önmüzdeki 20 yılı çok daha iyi değerlendirmeliyiz. Yeni siyasi kavgalara ve kaoslara girmeden tüm süreçleri başarı ile yönetmeliyiz.
Unutmamalıyız ki; Türkiye'nin tam bağımsızlığı kent ekonomilerinde gizli. Güçlü kentler inşa etmeliyiz. Ve güçlü bireylerin oluşturduğu sağlam aileler. Aile bağlarını yeniden yeşertmeliyiz. Türkiye'yi tam bağımsız yapmak bizim elimizde...