Yıldırım Belediyesi
Ömer Küçükkaya
Köşe Yazarı
Ömer Küçükkaya
 

Üç yanlış! Tek doğru...

Siyasetin 40 yıllık dostlukları bitirdiği bir dönemde görmekteyiz ki; siyasetçilerin çoğu kişisel ikbal ve menfaat peşinde! Geldiğimiz koşullarda; sadece Türkiye için değil, Dünya için söyleyebileceğimiz tek doğru davranış, kişisel ikbal ve hırslardan vazgeçmiş siyasilere ihtiyaç olduğu. Türkiye gibi binlerce yıllık kadim medeniyeti olan kaç toplum var? Yazılan kitapları kimler yazdı? Okuduğumuz tarih ile yaşadığımız tarih arasında ne kadar büyük bir uçurum var? İşin daha vahimi; kim, kime ne kadar güveniyor? Bugünün koşullarında görmekteyiz ki; maddi hırs ve arzular için manevi gerçekler birey ötesinde toplumsal olarak yok sayılıyor. Ahlak ve maneviyatın tüm toplumlarda adeta ayaklar altına alındığı şu dönemde; üç yanlış tek doğruyu acımasızca siliyor. Her insan için en temel hak; yaşam hakkıdır. Peki, nasıl bir yaşam? Afrika'da eti kemiğinde olanda yaşıyor! Avrupa ve Amerika dahil çoğu ülkede işkembe-i kübrasından yürüyemeyenlerde yaşıyor! Yaşamak kavramını; özgürlük, demokrasi, adalet, eşitlik, maddi gerçekler ve daha birçok husus üzerinden değerlendirdiğimizde görmekteyiz ki, insan hakları her zaman güçlüden yana... İnsanoğlu'nun zayıfı gibi, ülkelerinde zayıfı hiçe sayılıyor! Bugünün koşullarında yaşadığımız hayat bizler için bile çok acımasız. Kişisel hırsları, menfaat ve ikballeri için her türlü iftirayı atmaktan çekinmeyenler, birgün birisinin öbür gün diğerinin masasında gezenler ile yönetilen ülkeler ve sistemlerle insanlığın ve insanlığımızın varacağı tek son, kıyamet... Türkiye özelinde değerlendirdiğimizde gördüğümüz üç yanlış; aşırı özgürlük, denetimsiz siyaset ve bürokrasi ile azınlıkların elde ettiği sınırsız haklar. Silinen tek doğru ise; inanmış bir toplum! Birilerinin deva,  birilerinin refah, birilerinin, demokrasi birilerinin ise; saadet vaadet ettiği şu günlerde; siyasetçiler yüzünü Türkiye'ye ve Anadolu insanına dönmek yerine Amerika'ya ve Avrupa'ya dönüyor! Peki, neden? Sandıkta oyu Amerika mı kullanacak? Yoksa önümüzdeki seçimlerin oyun kurucusu Amerika mı? Faiz haramdır diyen bir inançtan gelen Sayın Cumhurbaşkanının faizli krediler ile ekonomiyi ve toplumu ayakta tutması ne kadar yanlış ise; ödeneyemeyen borçları vatandaşın, esnafın ve iş dünyasının üzerinde bırakmakta o kadar yanlış! Amerika'ya bugün icazet almaya gitmek ne kadar yanlış ise; Irak ve Suriye işgalleri sırasında zalim Amerika ile yol kat etmekte aynı derecede yanlış! Türkiye'nin kendi yanlışlarından kurtulması ve doğrularını bulması için sivil ve tam bağımsız bir anayasa yazması gerektiğini sürekli ifade edenlerden birisiyim. Ve geldiğimiz süreçte yine haklı çıkmanın üzüntüsü içerisindeyim. Görüyoruz ki; aylar önce yazdığım yazılar siyasetçiler tarafından doğrulanmak kaydı ile hayat buluyor. Aylar öncesinde Bursa Haber Gazetesi ve Ekosektör Gazetesi köşe yazılarımda ifade ettiğim; önce anayasal reform çalışmaları ve belki de anayasa seçimi akabinde Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimi olacak diyordum. Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki; 2023 seçimlerinde hem Anayasa hem Milletvekili hem Cumhurbaşkanı için oy kullanacağız! Daha yaşatabilir bir Türkiye için; 3 oyu tek kişi yani vatandaş kullanacak! İşte burada 3 oydan üçünü yanlış kullananlar, tek doğruyu yani vatandaşı silecek... Siyaset; yazdığı mesajı silenlerin, 40 yıllık dostlukları tüketenlerin, birilerinin algısına yenilip 40 yıllık dostlarını kaybedenlerin hayat bulduğu kirli bir oyun. İşte bu sebeple; yıllardır siyasetin ve dönen tüm oyunların içerisinde siyasetçi olmaksızın var olma mücadelesi gösteriyorum. Bazen üçüncü bir göz, bazen vicdan, bazen sivri bir zeka olarak hayat bulduğum siyasette; iktidarından muhalefetine herkesin "artık siyasete girmelisin" çağrılarına ise, siyasetin çürümüşlüğü ve kokuşmuluğu içerisinde sessiz kalıyorum... Değerli okuyucularım; çoğumuz önceki gün, "Dünya kız çocukları günü" adı altında paylaşımlar yaptık. Kimilerimiz ise; "erkek veya kız tüm çocuklara sağlık ve huzur diliyorum" diyerek paylaşım yaptı. Ben ise; Whatsapp durumumda; "okullar başladıysa hastalıklarda başlamıştır" diyerek kızımı doktordan eve getirdiğim bir öz çekim paylaştım. Hatta büyük kardeşim Orhan beni arayarak, önce yeğeninin sağlık durumunu sordu ve akabinde neden kızım ile fotoğraf paylaşmadığımı sordu. Bende kendisine; "kızım hasta onu paylaştım ve dua istedim ya" diyerek cevap verdim. Kendisi, içi buruk bir şekilde güldü. Evet, gerçekler insanın içini acıtıyor... Toplumun unuttuğu ana gerçek; insanlığımız! Bugün hangimizin çocuğu olursa olsun masum. Ancak unutmayalım ki, dün bizlerde birer çocuktuk! Bugün bizler çocuklarımızın geleceği adına kişisel hırs ve ikballer peşinde 40 yıllık dostlukları bitirecek duygu ve ruh yoğunlukları ile dolu davranışlara bürünecek olursak, tek doğrumuzu yani geleceğimiz olan çocuklarımızı kaybederiz. Nasıl mı? Onları da kendimize benzeterek. Kendimiz gibi kişisel hırs ve ikbal peşinde koşan bireyler haline dönüştürerek... Kıymetli okuyucularım; ama Türkiye'yi ama Dünya'yı kim yönetiyorsa yönetsin unutmamalıyız ki, kainatın ve bizlerin tek sahibi Allah! İnsanlığımızı, ahlak ve maneviyatımızı kaybettiğimiz anda elimizde kalacak tek gerçeklik; cehennem çukuru olacaktır. Hem yaşadığımız hayatı hemde öldükten sonra yaşayacağımız ahir hayatı bir cehenneme çevirmemek için; Anayasa, Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde doğru kararlar vermeliyiz. Unutmamalıyız ki; üç yanlış tek doğruyu yani toplumu siler! Yarını inşa etmek isteyen herkesi kendi hayatını anne babası hatta onların anne ve babasının gerçekleri ışığında değerlendirmesini rica ediyorum. Ailenizin yaş ortalamasını 50 olarak baz aldığımızda; son 50 yılı ve sizin hayatınız ile onların hayatlarındaki artı ve eksi kazanımları değerlendirerek sandığa gidin. Unutmayınız ki; bugün hiçbirimiz dedelerimiz gibi at veya eşşek sırtında bir köyden bir başka köye veya kasabaya gitmiyoruz! Çoğumuz doğalgazlı veya klimalı evler ile işyerlerinde yaşıyoruz. Trafik gerçeğinin bir dert olduğu Türkiye'de, hepimiz neredeyse klimalı kişisel veya toplu taşıma araçları ile hayatımızı yaşıyoruz. Eğitim kurumlarından elimizdeki cep telefonuna kadar birçok şey bundan 50 yıl önce yoktu. Ve herşeyin ötesinde unutmamalıyız ki; bugün Türkiye, 50 yıl öncesinden çok daha güçlü ve güvenli bir ülke... Değerli okuyucularım karar sizin; yaşayacağımız hayat hepimizin. Unutmayınız ki; üç yanlış tek doğruyu yani hepimizi siler...
Ekleme Tarihi: 12 Ekim 2022 - Çarşamba
Ömer Küçükkaya

Üç yanlış! Tek doğru...

Siyasetin 40 yıllık dostlukları bitirdiği bir dönemde görmekteyiz ki; siyasetçilerin çoğu kişisel ikbal ve menfaat peşinde!

Geldiğimiz koşullarda; sadece Türkiye için değil, Dünya için söyleyebileceğimiz tek doğru davranış, kişisel ikbal ve hırslardan vazgeçmiş siyasilere ihtiyaç olduğu. Türkiye gibi binlerce yıllık kadim medeniyeti olan kaç toplum var? Yazılan kitapları kimler yazdı? Okuduğumuz tarih ile yaşadığımız tarih arasında ne kadar büyük bir uçurum var? İşin daha vahimi; kim, kime ne kadar güveniyor?

Bugünün koşullarında görmekteyiz ki; maddi hırs ve arzular için manevi gerçekler birey ötesinde toplumsal olarak yok sayılıyor. Ahlak ve maneviyatın tüm toplumlarda adeta ayaklar altına alındığı şu dönemde; üç yanlış tek doğruyu acımasızca siliyor.

Her insan için en temel hak; yaşam hakkıdır. Peki, nasıl bir yaşam? Afrika'da eti kemiğinde olanda yaşıyor! Avrupa ve Amerika dahil çoğu ülkede işkembe-i kübrasından yürüyemeyenlerde yaşıyor!

Yaşamak kavramını; özgürlük, demokrasi, adalet, eşitlik, maddi gerçekler ve daha birçok husus üzerinden değerlendirdiğimizde görmekteyiz ki, insan hakları her zaman güçlüden yana...

İnsanoğlu'nun zayıfı gibi, ülkelerinde zayıfı hiçe sayılıyor! Bugünün koşullarında yaşadığımız hayat bizler için bile çok acımasız. Kişisel hırsları, menfaat ve ikballeri için her türlü iftirayı atmaktan çekinmeyenler, birgün birisinin öbür gün diğerinin masasında gezenler ile yönetilen ülkeler ve sistemlerle insanlığın ve insanlığımızın varacağı tek son, kıyamet...

Türkiye özelinde değerlendirdiğimizde gördüğümüz üç yanlış; aşırı özgürlük, denetimsiz siyaset ve bürokrasi ile azınlıkların elde ettiği sınırsız haklar. Silinen tek doğru ise; inanmış bir toplum!

Birilerinin deva,  birilerinin refah, birilerinin, demokrasi birilerinin ise; saadet vaadet ettiği şu günlerde; siyasetçiler yüzünü Türkiye'ye ve Anadolu insanına dönmek yerine Amerika'ya ve Avrupa'ya dönüyor! Peki, neden? Sandıkta oyu Amerika mı kullanacak? Yoksa önümüzdeki seçimlerin oyun kurucusu Amerika mı?

Faiz haramdır diyen bir inançtan gelen Sayın Cumhurbaşkanının faizli krediler ile ekonomiyi ve toplumu ayakta tutması ne kadar yanlış ise; ödeneyemeyen borçları vatandaşın, esnafın ve iş dünyasının üzerinde bırakmakta o kadar yanlış! Amerika'ya bugün icazet almaya gitmek ne kadar yanlış ise; Irak ve Suriye işgalleri sırasında zalim Amerika ile yol kat etmekte aynı derecede yanlış!

Türkiye'nin kendi yanlışlarından kurtulması ve doğrularını bulması için sivil ve tam bağımsız bir anayasa yazması gerektiğini sürekli ifade edenlerden birisiyim. Ve geldiğimiz süreçte yine haklı çıkmanın üzüntüsü içerisindeyim.

Görüyoruz ki; aylar önce yazdığım yazılar siyasetçiler tarafından doğrulanmak kaydı ile hayat buluyor. Aylar öncesinde Bursa Haber Gazetesi ve Ekosektör Gazetesi köşe yazılarımda ifade ettiğim; önce anayasal reform çalışmaları ve belki de anayasa seçimi akabinde Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimi olacak diyordum. Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki; 2023 seçimlerinde hem Anayasa hem Milletvekili hem Cumhurbaşkanı için oy kullanacağız! Daha yaşatabilir bir Türkiye için; 3 oyu tek kişi yani vatandaş kullanacak!

İşte burada 3 oydan üçünü yanlış kullananlar, tek doğruyu yani vatandaşı silecek...

Siyaset; yazdığı mesajı silenlerin, 40 yıllık dostlukları tüketenlerin, birilerinin algısına yenilip 40 yıllık dostlarını kaybedenlerin hayat bulduğu kirli bir oyun. İşte bu sebeple; yıllardır siyasetin ve dönen tüm oyunların içerisinde siyasetçi olmaksızın var olma mücadelesi gösteriyorum. Bazen üçüncü bir göz, bazen vicdan, bazen sivri bir zeka olarak hayat bulduğum siyasette; iktidarından muhalefetine herkesin "artık siyasete girmelisin" çağrılarına ise, siyasetin çürümüşlüğü ve kokuşmuluğu içerisinde sessiz kalıyorum...

Değerli okuyucularım; çoğumuz önceki gün, "Dünya kız çocukları günü" adı altında paylaşımlar yaptık. Kimilerimiz ise; "erkek veya kız tüm çocuklara sağlık ve huzur diliyorum" diyerek paylaşım yaptı. Ben ise; Whatsapp durumumda; "okullar başladıysa hastalıklarda başlamıştır" diyerek kızımı doktordan eve getirdiğim bir öz çekim paylaştım. Hatta büyük kardeşim Orhan beni arayarak, önce yeğeninin sağlık durumunu sordu ve akabinde neden kızım ile fotoğraf paylaşmadığımı sordu. Bende kendisine; "kızım hasta onu paylaştım ve dua istedim ya" diyerek cevap verdim. Kendisi, içi buruk bir şekilde güldü. Evet, gerçekler insanın içini acıtıyor...

Toplumun unuttuğu ana gerçek; insanlığımız! Bugün hangimizin çocuğu olursa olsun masum. Ancak unutmayalım ki, dün bizlerde birer çocuktuk! Bugün bizler çocuklarımızın geleceği adına kişisel hırs ve ikballer peşinde 40 yıllık dostlukları bitirecek duygu ve ruh yoğunlukları ile dolu davranışlara bürünecek olursak, tek doğrumuzu yani geleceğimiz olan çocuklarımızı kaybederiz. Nasıl mı? Onları da kendimize benzeterek. Kendimiz gibi kişisel hırs ve ikbal peşinde koşan bireyler haline dönüştürerek...

Kıymetli okuyucularım; ama Türkiye'yi ama Dünya'yı kim yönetiyorsa yönetsin unutmamalıyız ki, kainatın ve bizlerin tek sahibi Allah!

İnsanlığımızı, ahlak ve maneviyatımızı kaybettiğimiz anda elimizde kalacak tek gerçeklik; cehennem çukuru olacaktır. Hem yaşadığımız hayatı hemde öldükten sonra yaşayacağımız ahir hayatı bir cehenneme çevirmemek için; Anayasa, Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde doğru kararlar vermeliyiz.

Unutmamalıyız ki; üç yanlış tek doğruyu yani toplumu siler!

Yarını inşa etmek isteyen herkesi kendi hayatını anne babası hatta onların anne ve babasının gerçekleri ışığında değerlendirmesini rica ediyorum. Ailenizin yaş ortalamasını 50 olarak baz aldığımızda; son 50 yılı ve sizin hayatınız ile onların hayatlarındaki artı ve eksi kazanımları değerlendirerek sandığa gidin.

Unutmayınız ki; bugün hiçbirimiz dedelerimiz gibi at veya eşşek sırtında bir köyden bir başka köye veya kasabaya gitmiyoruz!

Çoğumuz doğalgazlı veya klimalı evler ile işyerlerinde yaşıyoruz. Trafik gerçeğinin bir dert olduğu Türkiye'de, hepimiz neredeyse klimalı kişisel veya toplu taşıma araçları ile hayatımızı yaşıyoruz. Eğitim kurumlarından elimizdeki cep telefonuna kadar birçok şey bundan 50 yıl önce yoktu. Ve herşeyin ötesinde unutmamalıyız ki; bugün Türkiye, 50 yıl öncesinden çok daha güçlü ve güvenli bir ülke...

Değerli okuyucularım karar sizin; yaşayacağımız hayat hepimizin. Unutmayınız ki; üç yanlış tek doğruyu yani hepimizi siler...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ekosektor.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.