Uzun zamandır siyaset, ekonomi, toplum derken unuttuğumuz gerçeklerden bahsetmek istedim. 20 belki de 50 yıl öncesine dayanan gerçekleri sizlerle paylaşmaya, sizlere hatırlatmaya çalışacağım…
Son dönemde hepimiz asgari ücretin ne olacağını, kiraların ne kadar daha artacağını, döviz kurlarının nerede duracağını ve hatta zam furyasının nerelere uzanacağını tartışıyoruz. Tüm bu zihinsel yorgunluk içerisinde Türkiye’ye; Suriye’den, Afganistan’dan, Pakistan’dan gelen mülteciler ile göçmenleri konuşuyoruz. Her birimizin bir yerlerden geldiğini unutup…
Önceki gün değerli bir dostumun yanındaydım. Bursa’nın ne kadar iç çekişmelere ve sektörel çıkmazlara yöneldiğinden bahsediyorduk. Sohbet ve muhabbet içerisinde birden bire “deprem fazla uzak değil” diyerek uyardı ekip arkadaşlarını! Sustum ve sessizce iletişiminin tamamlanmasını bekledim. Sonrasında sordum, “deprem nereden geldi aklına” diye…
Özellikle medya mensuplarının yakından tanıdığı bu arkadaşın odası tıka basa deprem bölgesine gönderilecek ihtiyaç malzemeleri ile dolu idi. Ve yine bulunduğu kurum olmasa ne Bursa’da ne de Türkiye’de kolayca hiçbir iş halledilemez diyebilirim.
Evet, deprem yeni korkumuz veyahut beklentimiz oldu! Son dönemde artan su taşkınları ve oluşan sel felaketleri, aşırı yağışlar, Haziran ayının ortasına gelmemize rağmen Nisan ayına dair olumsuzluk içeren doğa olayları ve insana dair aşırı olaylarla ülke ve toplum olarak mücadele ediyoruz. Peki, neden bu hale geldiğimizi hiç düşündünüz mü?
Mutlaka hepimiz yokluk ve zaruriyet içerisinde olan dönemleri yaşadık. Bugün 20 yaşında olanlar pek bu durumları hatırlamıyor olsalar bile 30 yaş ve üstü ama kısmen ama birebir o zor günleri hatırlıyor. Hele ki, 55-60 yaş üstü neler anlatıyor neler…
Yaşlılarımız son dönemde epey huzursuz ve inatçı olurken, gençler iyice sabırsız oldular. Ve herkes her halinden şikayetçi. Oysa bugünler, çoğu hane için bolluk ve bereket günleri. Çoğu insanın evinin önünde arabası var. Çoğu insanın emekli maaşı var. Çoğu insanın evi var hatta ikinci evi var.
Peki, neden böyle sıkışık bir ruh halindeyiz? Neden, huzurlu ve mutlu değiliz? Neyimiz eksik?
Elhamdülillah demeyi mi unuttuk? Yoksa elimizdeki az olanı birileri ile paylaşmaktan mı çekiniyoruz? Daha önce yapmadığımız neleri yapıyoruz? Veyahut daha önceleri yaptığımız neleri yapmıyoruz? Birinde olan neden bizde yok diye haset mi ediyoruz? Teknolojiye fazla mı boğulduk? Ahlak mı kayboldu yoksa….
Birey ve toplum olarak birşeyleri kaybettik! Dün sıradan bir insanken süreç içerisinde elde ettiğimiz meslekler, mevkiler bizleri bizlerden ötekileştirdi. Biz, biz olmaktan çıktık. Toplum birden fazla bireye ve gruba ayrıldı. Kendimizi ve akabinde toplumu kaybettik. Ve devamında tabiat bile bozuldu bu bozuk gidişata…