Hepimizin siyasi söylemlerden, seçim çıkışlarından yorulduğu bir 2019 yılını geride bırakmaktan mutlu olduğunu düşünüyorum. Artık hayatın gerçekliklerine dönme zamanı. Siyaset söylemlerinin çok ötesinde hepimizin içerisinde yaşadığı bir Türkiye'nin olduğunu kabul etmeliyiz. Ve hepimiz ülkeyi yönetme görevini mevcut yönetime sandıkta emanet ettik. Ve bu emaneti daha ileriye taşımaları için kentleri, ülkeleri yönetenlere her anlamda motivasyon yüklemeliyiz. Aksi takdirde seçimlerimiz ve seçilmişlerimiz arasında kör bir çıkmazda sıkışır kalırız.
Türkiye'nin 2020 yılına başlıca sorunlarını çözerek giriş yaptığını söyleyebilirim. Amerika ile İran arasında yaşanan gerginlik sonrasında ortaya çıkan sonuç, Türkiye'nin artık bir İran savaşı sorunu olmadığı yönünde. Ve yine Amerika ile İran arasında ortaya çıkan süreçler Türkiye'nin artık bir Akdeniz sorunu olmadığını gözler önüne serdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başarılı bir dış politika yönetimi ile bir taşla birkaç kuş vurmuş oldu. Türkiye'nin dış dengelerini kontrol altına almada etkin bir diğer isim ise, Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli oldu. Bahçeli'nin Erdoğan'ın yanında var olan dik duruşu piyasalarında hükümete ve devlete güvenini arttırdı. Ortaya çıkan bu samimi güç birliği, ekonomi anlamında olumlu bir sinerji üretti.
Türkiye'nin başarılı Ortadoğu politikası, Barış Pınarı Harekatı'nda Mehmetçik ile sağlanan güç dengesi ve herşeyden öte yerli savunma sistemlerinin bölgede etkin temizlik görevi görmesi ile Suriye ve Irak sorunlarımızda bitme noktasına geldi. Mülteciler konusunda ise, AFAD bölgede hızla güçlenen tecrübesi ile Türkiye'nin gözü kulağı olmayı başardı. Ve yine Hafter'in geri adım atması ile başlayan süreçle birlikte Almanya'nın Suriye'de Erdoğan'dan yana aldığı tavrı gösterir somut adımlar da ekonomi adına altın vuruş değerinde. Ve yine Yunanistan ile Fransa'nın gereksiz çıkışları NATO koridorlarında kısık birer ses olmanın ötesine geçmediği gibi, karşılık da bulmadı.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında görmekteyiz ki, her kaostan beslenenlerin istediği olumsuzluklar ortaya çıkmadı. Her ne kadar TÜİK verilerine toplumsal güveninin azaldığnı görsek bile, piyasalara ağır adımlarla giren nakit olgusu önemli bir değer. Yine banka faizleri ile başlayan iyileştirme süreçlerinin Mart ayında her türlü vergi ve bankacılık işlemi ile ekonomik cezalarda af ve yapılandırma ile sonuçlanmasının esnafı, pazarı, iş dünyasını en az yüzde 70 bir hareketliliğe sevk edeceğini şimdiden ifade edebilirim. Türkiye'nin Ak Parti nezdinde ki iç önceliklerini de iyi okumak gerekiyor. Ekonomi olmadığında siyaset nasıl var olamıyorsa, siyaset olmadan da ekonominin var olamayacağını kabul etmeliyiz. Bugün hariçten gazel okuyan bir kısım siyasilerin söylemlerinin aksine, Recep Tayyip Erdoğan güç kazanıyor.
Hükümetin 2019 yılını genel itibariyle yatırımsız geçirme sürecini 2020 Nisan ayı sonuna kadar sürdürmesini bekliyoruz. Bu hareketi, Hükümetin toparlanma ve tasarruf süreci olarak değerlendirmeliyiz. Ak Parti 20 aylık bir dönemde elde edeceği finansal artılar ile kamu kuruluşları ve belediyelerde finansal güçlenmeyi başarmış olacak. Yani bu süreçte borçlu belediyeler kendi borçlarına odaklanarak iç dengelerini rahatlatmış olacaklar. Yine beraberinde ortalama 1 yıl içerisinde de var olacak büyük yatırımların ertelenmesi ya da acil yatırımların ötesine geçilmemesi, devletin ekonomik açıdan güçlendirilmesi adına önemli. Bu süreçleri doğru değerlendirdiğimizde her ne kadar baskın bir seçim bekleniyor olunsa bile, Ak Parti'nin Mart ayı sonuna kadar tüm İl kongrelerini tamamlaması yada İl Başkanlarını belirlemesi öngörülüyor. Ve devamında Ak Parti'nin Genel Kongre ile Genel Başkanlık'ta değişime gitmesi bekleniyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın partisiz Cumhurbaşkanlığı mottosu gereği Binali Yıldırım'ı Ak Parti Genel Başkanı yapması ihtimaller dahilinde en güçlü seçenek olarak değerlendirilmeli. Yine beraberinde güçlü bir parlamento için Anayasa Referandumu gündeme gelebilir.
Türkiye'nin normalleşmesine ve yeniden bütünleşmesine katkı koyması beklenen bu süreçler daha aktif Milletvekillerini ve siyasileri sahaya sürecek. Her partinin siyasetçisi ve Milletvekili daha fazla halk ile iletişim kurarken, ister istemez ekonomik anlamda kanun bazında rahatlatıcı adımlar atılması sağlanacak. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden vatandaşın cebine artı değer katacak yasalar çıkması mümkün.
Tüm bu değerlendirme ve öngörülerim ışığında şunu net olarak söyleyebilirim ki, Türkiye'nin büyüme refleksi gösteren kentlerinde borç ödeme oranında yüzde 35, nakit ticaret oranında yüzde 43, kredi ve kredilendirme ile yatırım ve ticaret ataklarında yüzde 51 oranında artışı 2020 yılının üçüncü çeyreğinde yakalamış olacağız. Burada en önemli husus, gereksiz borçlanma ve yatırım yerine firmaların ve kişilerin borçlarını ödeme merkezli bir ekonomik çizelgeyi kendilerine rehber edinmeleri diyerek yeni yılın bereketi ile bereketlenmenizi umut ediyorum.