Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi göç! Öyle ki, kentlerin demografik değişimleri başta olmak üzere birçok sorunu yılları da üzerine koyarak çözülemez hale getiriyor. Avrupa'nın ve Amerika'nın bazı Büyükşehirlerine ve kentlerine baktığımızda, Ankara'nın İzmir'in ve hatta Bursa'nın nüfusunun ne kadar afaki olduğunu göreceksiniz. Ve yine bugün 16 milyonluk nüfusu ile İstanbul, Türkiye'nin en büyük sorunu.
Herhangi bir güçlü deprem sonrasında İstanbul'da neyi nasıl kurtaracağımızı hesaplamak bile neredeyse imkansız. Hal böyle olmuşken, hızla büyütmeye çalıştığımız kentleri artık geriye çekmemiz lazım. Ve yine sözde insani yardım özde göç politikalarını doğru yönetemememiz nedeniyle ciddi bir demografik değişim yaşamaktayız. Kalitesiz göç, kaliteli kentlerimizi de tüketmeye devam ediyor. Doğu ve Güneydoğu gibi her kentin doğusundan batısına hızla süregelen bir göç dalgası var. Yine Karadeniz'den gelen göç bölgenin verimli arazilerinin kullanılamaz hale gelmesini sağladı.
Peki, bu göç dalgasını hangi sanayi gücü ile istihdam edeceğiz ya da tarım politikası ile doyuracağız? Ve yine, gıda ile ilgili son dönemde yaşanan tartışmalara baktığımızda insanın yememesi gereken herşeyi yemeye başlayan yada yedirilen bir toplum olduk. Ve elbette hızla artan işsizlik yarınlara dair en önemli korku! Bunlara dair nereye kadar siyasete sığınacağız?
Bursa, 20'ye yakın sanayi bölgesi ve binlerce ağır sanayi fabrikaları ile her geçen gün zehir soluyan bir kent oluyor. Yeşil Bursa'nın gri Bursa olarak anılmaya başlandığı bir dönemde, elbette ekonomi de önemli. Ve yine işsizlik ötesinde bir gerçeklikte geçinememek! Artan fiyatlar alım gücünü yok ederken, açlık ve yoklukla alakalı intihar vakalarında artış yaşanacağı kesin. Toplumun sosyo ekonomik dengesinin hızla bozulduğu bir dönemde herkesin alkış sesleri ile sokağın sesini kısması da anlamsız. Kabul etmeliyiz ki, toplumu borç ekonomisine mahkum ettiğimizde birgün çıkmaza girmesi kaçınılmazdır. Ve çıkmaza giren bireylerin kentlerin zenginlerine, siyasilerine, işyerlerine saldırması kaçınılmaz. Bu da bize Suriye'nin ötesinde Libya gerçeğini hatırlatıyor. Dışarıdan bakıldığında gözleri kamaştıran zenginliklerine rağmen Libya halkı, lideri Kaddafi'yi sokaklarda sürükleyerek katletmişti!
Bu linçin en önemli nedeni, demografik değişim. Hızla nüfus potansiyeli değişen kentler, bir noktadan sonra ülkenin yörüngesini kontrol etmeye başlıyor. Bugün Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Diyarbakır, Antalya, İzmir, Bursa, Ankara, Trabzon hızla araplaşan kentler olmaya başladı. Türkiye, artık çok uluslu olmanın ötesinde fakir ulusların beslenme, barınma ve bakım merkezi oldu. İşte bu da nitelikli insan gücünün erimesine, işsizlik oranlarının artmasına, eğitimin kalitesinin düşmesine ve herşeyden önce toplumsal aidiyet ve 'Milli Birliktelik' kavramlarının tükenmesine yol açtı. Hızla fakirleşen daha doğrusu verdiği göçler nedeniyle üretemeyen kentlerle başbaşayız. Esnaf ve Sanatkar kültürümüzü yeniden canlandırmalı ve çıraklık olgusunu güçlendirmeliyiz. Mesleksizlik hızla en büyük sorun olurken, dijital devrim herkesi sanal bir alemin kutsal kölesi haline getirdi. Türkiye'nin nüfusu hızla artan Büyükşehirlerinde tarım, gıda ve hayvancılık öncelikli üretim politikaları arasında yok. Tarih ve turizm konusunda yeterli hamleleri yapamıyoruz. Elbette burada bu öz eleştirileri yaparken Ak Parti'yi hedefe aldığımızı söyleyemeyiz. Aksine hedefe aldığımız şey, göç! Hem yurt içi hem yurt dışı göç ülkenin tüm dengelerini olumsuzlaştırıyor. Göç İdarelerinin İl müdürlerini tanıyan var mı? Ben Bursa Göç İdaresi Müdürü kim bilmiyorum? Kaç defa basın toplantısı yaptı? Bursa'nın göç durumu nedir? Ya da daha ileriye gidelim, Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'dan gelecek yeni göç dalgalarına kentlerimiz ve Türkiye ne kadar hazır? Ve herşeyin ötesinde muhtemel deprem'e...