Türkiye’nin zor virajlardan geçmediği yıl neredeyse yoktur. Zor günlerin ve zorlu yolculukların üstesinden kadim medeniyetlerin tohumları ile yetişmiş milleti sayesinde başarı ile çıkan Türkiye’nin ulusal bir ortak akıl ve birliktelik sürecine ihtiyacı var. Öyle ki, önümüzdeki bu zor süreçte siyaseti bir kenara bırakmalı ve tamamen ülke ve vatandaş menfaatlerine ilişkin güçlü çözümler üretmeliyiz…
Ekonomik sorunların ailelerde yarattığı yıkımlar gün be gün artarken, şiddet olaylarında yaşanan artış ve özellikle çocukların yaşadıkları mağduriyetleri görmezden gelme şansımız yok. Otizm başta olmak üzere birçok özel sağlık sorunu çocukların ve ailelerin en zor tecrübeleri arasında yer alıyor. Ekonomik sorunlar nedeniyle şartları daha kötüye giden Otizmli aileler konusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tüm siyasi liderlerle ortak çatı altında güçlü bir ekonomik kaynak imkânını oluşturması mecburileşti.
Elbette sağlık sorunları ötesinde sektörel sorunlarında ortadan kaldırılması şart. Gayrimenkul, medya, inşaat, bilişim, hukuk, eğitim gibi hizmet sektörlerinde ekonomik krizin yaşattığı acı daha büyük. KDV oranlarının çok yüksek olduğu Türkiye’de, vergi ve sgk yapılandırılması, vergi ve sgk prim oranlarında indirime gidilerek af ilan edilmesi mecburi bir gerçeklik diyebiliriz. Ve yine her geçen gün artan kredi ve kartı borcu ödenememesinden kaynaklı sorunlar ile yüksek faizli kredi ve kredi kartı kullanımı ekonomik istikrarın tükenmesine ve toplumun sorunlarının artarak büyümesine neden oluyor. Bu nedenle ciddi bir yasal düzenleme ile ekonomik düzelmeye ihtiyacımız olduğunu öngörerek tüm siyasi parti liderlerinin tek çatı altında “Toplumsal Uzlaşı ve Ekonomik Refah” sürecini başlatmaları şart.
Siyasi rekabeti bir kenara bırakarak, küresel güçlerin kabullendirmeye çalıştığı zor süreçleri aşabiliriz. Toplumun refahı ile birlikteliğini yeniden kazanmasının iç huzur açısından önemi çok büyük. Onbinlerce polis ve askeri personel alarak, ağır cezalar uygulayarak kalkınan bir devlet ve toplum olamayız! Eğitim sistemindeki sorunları aşmamızın önündeki en büyük engelinde birey ve aile bazında yaşanan ekonomik krizler olduğunu kabul etmeliyiz.
Türkiye’nin içerisinde bulunduğu zor süreçten güçlenerek çıkmasının mümkün olduğunu kabul etmeliyiz. Tarım ve hayvancılık alanlarında yapılacak yatırımları teşvik ederken, ara eleman sorununu da artık göçmenler üzerinden değil kendi demografik yeterliliklerimiz üzerinden çözmeliyiz. Üniversitelerden her yıl yüzlerce hukukçu, tıpçı, mühendis ve benzeri mezun ederek beyaz yaka işsizler kadrosunu şişirmenin bir anlamı olmadığını öngörerek yükseköğretim sistemimizi yeniden güncellemeliyiz! Türkiye’nin sorunlarını kendi çocukları ile ve yetişmiş kadrolarıyla çözmenin mümkün olduğuna inanarak somut adımlar atmalıyız.