Ömer Küçükkaya
Köşe Yazarı
Ömer Küçükkaya
 

Siyaset, Yargı, Ekonomi üçgeni…

Muhalefetin iktidar karşısında söylemden öteye gidemediği bir süreçte, siyaset tıkandı! Ve siyasi söylemlerin sınırları aşması nedeniyle yargı devreye girdi! İşte tam da burada ekonomi gerçekliğini de olaylara dâhil ederek süreci ve yakın gelecekte yaşanması mümkün olasılıkları sizlerle paylaşacağım. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın son dönemde sessizliğe büründüğü bir süreç yaşıyoruz. Ve bu bize yakın gelecekte yaşadığımız Şam sürecini hatırlatıyor. Türkiye’nin iç ve dış dengeleri aslında birbirinden pekte farklı değil. İktidar konuşmadığında derin akıl hareket ediyor, derin akıl hareketlendiğinde iktidar susuyor! Bu denklem üzerinden değerlendirdiğimizde; muhalefette son dönemde yükselen sesleri ve iktidarın ketum duruşunu yeni bir derin dalga olarak okumamız gerektiği kanaatindeyim. Kabul etmeliyiz ki; AK Parti, Bursa’da olduğu gibi her yerde çok güçlü ve mobilize değil! Ve yine Cumhuriyet Halk Partisi de Bursa’da olduğu gibi her yerde böylesine dağınık ve ulaşılmaz değil! Aslında siyasi mücadele, hem iktidar hem de muhalefet için Bursa dâhil 3-5 Büyükşehir ve 8-10 şehir de yürütülüyor. Diğer bölgelerde sadece göstermelik hamleler yapılıyor diyebiliriz. Mesela; Yalova, Çanakkale, Bilecik, Eskişehir, Van, Muş, Ağrı, Trabzon, Rize, Kastamonu, Malatya, Yozgat, Kırşehir, Niğde, Gaziantep, Sivas, Giresun, Şırnak, Bitlis, Erzurum, Edirne, İzmir, Kayseri gibi şehirlere baktığımızda bir siyasi mücadele göremeyiz. Hem iktidar hem de muhalefet bu şehirlerde nötr olarak durmaktadır. Ve yine aynı şehirlerin büyükşehirlerdeki hemşerilerine veyahut hemşeri derneklerine baktığınızda; seçim süreçleri dışında herhangi bir siyasi söylemle sahada olmadıklarını net olarak görürsünüz. Ancak süreci derinlemesine izlediğinizde yine görürsünüz ki; siyasetin ama iktidar ama muhalefet kesimindeki tüm kritik noktalarında bu şehirlerin insanları çok uzun yıllardır etkin ve gizli konumda güçlü kalmayı başarmışlardır. Göze batmazlar ama göz önünde olan tüm noktalarda onlar vardır! Ekonomik reform beklentilerinin yüksek sesle ifade edildiği bir dönemde, siyasetçilerin söylemleri sonrası haklarında başlatılan ve hızla açılan soruşturmalar ile akabinde gözaltılar ile bulundukları şehirlerden başka şehirlere transfer edilmesinin yaratacağı sokak olaylarını öngörmek zorundayız! Ve yine kabul etmeliyiz ki; Türkiye, son dönemde vergiler ile yönetilen bir ülke oldu! Sıfır araç bayilerine gidenlerin aldıkları proforma faturalarda gördükleri satış fiyatının ÖTV ve vergiler olmaksızın yansıyan hali ile aracın vergili satış fiyatı arasındaki uçurum, hem vatandaşı hem de esnafı hükümet aleyhine geriyor! Ve yine çok yüksek oranlı banka faizleri nedeniyle vatandaşlar ağır borç batağında kaldıkları için bankalara dair sokakta hızla yükselen “bankalar yasal tefeci gibi” söylemi günlük hayatın vazgeçilmezleri arasına girdi! İktidar milletvekilleri gibi muhalefet milletvekilleri de sokaklardan çekildi! Türkiye Büyük Millet Meclisi dışında düğün, dernek, açılış gibi etkinliklerde görülen milletvekillerine teveccüh tükenmiş durumda! Özellikle Bursa; hem iktidarın hem de muhalefetin birkaç ismi dışında gelecek seçimlerde listelerde olmaları halinde partisine oy kaybettirecek birçok ismi bünyesinde taşıyor! Elbette Bursa gibi büyük şehirlerde büyük ilçelerin de şehirlerden kopma arzusu ve bu yönde eylemleri hem Kent Güvenliği hem de Ulusal Güvenlik açısından yakın gelecekte büyük sorunlar yaşatacak durumda! İnegöl, Mustafakemalpaşa, Karacabey ve Orhangazi gibi ilçelerde Belediye Başkanlarının Kaymakamlardan daha etkin olmalarının ana sebeplerinden biri de Kaymakamların herhangi bir harcama bütçelerinin olmaması diyebiliriz. Şehirlerin yönetimlerinin hızla yerel yöneticilere geçtiği bir süreçte iktidar önce Kent Güvenliği akabinde Ulusal Güvenliği karşısında büyük bir sorun olarak görecektir. Yargı hususuna geldiğimizde ise görmekteyiz ki; Adalet öncelikle Adalet Bakanlığı personellerine karşı sessiz kalmaktadır! Yargı personellerinin stratejik durumlarına rağmen hem maaş, hem sosyal haklar hem de çalışma ile servis ve yemek gibi haklarında yaşanan mağduriyetler Adalet ve Kalkınma Partisi’nin özellikle büyük şehirlerde olası erken seçimleri kaybetmesinin ana gerçekliği olacaktır. Şöyle ki; kendi özlük ve maaş hakları konusunda mutmain olmayan yargı personelinin sokakta gözlemlenen yorgun ve adaletsizliğe maruz kalmış hali önce kamu çalışanlarını sonrada tüm halkı olumsuz olarak etkilemektedir, etkileyecektir! İktidar; isminin ilk adı olan Adalet konusunda daha ulusal Adalet Teşkilatı için adaleti sağlayamazken, nasıl olurda ülkeye adalet getirebileceğine toplumu inandırabilir? İlk hamle Adalet kavramında, ikinci hamle Kalkınma kavramında olmadıkça ve Kamu Tasarruf Tedbirleri kalkmadıkça Türkiye’de iktidarın iktidar kalabilmesi ne kadar mümkündür? Siyaset, Yargı ve Ekonomi üç farklı denklem olarak karşımıza çıkıyor olsa bile aslında hepsi Ekonomi bağlamında buluşan gerçekliklerdir. Ekonominin iyi olduğu şehir ve ülkelerde suç oranları hızla azalırken, iktidar siyasilerinin de daha etkin süreçler yaşadığına hepimiz şahitlik ettik. Türkiye’nin geldiği süreçleri tüm detayları ile incelediğimizde; kirasını, kredi kartı ve kredi borcunu, vergisini ödeyemeyen insanların arttığı bir dönem yaşamaktayız. Benzin fiyatının 50 TL’ye dayandığı, lokantalarda yemek fiyatlarının yükseldiği, alınan vergilerin yüzde 50 oranını aştığı Türkiye’de; son dönemde artan trafik ve radar uygulamaları başta olmak üzere genel anlamda idareler tarafından kesilen cezaları da görmezden gelemeyiz! Türkiye’nin Suriye, Libya, Mısır olmasını asla istemeyiz! Türkiye Yüzyılının umut olduğu bir dönemde, Türkiye’nin iç ve dış dengelerinde çok fazla güçlü olması temennilerimiz ve dualarımızdadır. Lakin geldiğimiz noktada görmekteyiz ki; Türk, boynu bükük olandır! Ne Türk, ne Türkler bu boynu büküklüğü daha uzun bir süre hazmedemezler kanaatindeyim. Tarihi incelediğimizde görmekteyiz ki; Türk’e boyunduruk vurmaya kalkan hiçbir gövde ve düşman sağlam kalmamıştır. Bu sebeple; Türkiye’nin hızla küresel köleleştirme zihniyetinin ötesine çıkacak hamleleri daha güçlü atarak Ulus Devlet bütünlüğünde kendisini güçlendirmesi şarttır. İşte bu ahval içerisinde hem siyasetin hem yargının hem de ekonominin artık toparlanması, silkelenerek kendisine gelmesi elzemdir. Aksi bir durum ülkede kaos ötesi bir iç savaş demektir! Ankara’nın sokağa inmeyen siyasilerini değil, bizi dinlemesi Memleket lehine önem arz etmektedir. Deri koltuklarından ve lük otomobillerinden sokağa inmeyen, inemeyen, sokakta çöp toplayanları görmeyenler iktidar olamaz! Hatırlayınız; Alinur Aktaş koltukta otururken Büyükşehir Belediyesi karşısında çöpten ekmek yiyen bir vatandaşı görerek “Çöküş Bursa’da başlayacak” yazmıştım. Ve o dönemin Büyükşehir Belediye Genel Sekreteri Ulaş Akhan yakama yapışmış “bana Allah’ın selamını verme kardeşim” demişti. Şimdi bu saydığım isimlerin hepsi gitti! Halk, önce sandıkta silkeledi bunları sonra Bursa siyasetinden! Lakin Ankara’nın gözünü açması lazım! Vatandaş, homurdanmayı kesti! Vatandaş, Ankara’ya kulak kabartmayı kesti! Vatandaş, başka yerlerden başka sinyaller alma telaşında… Kısacası; ben demiyorum ki, sokak bir gün ansızın karışır! Ama diyorum ki; sokaklar karışmadan, Ankara gerekli reformları hızla gerçekleştirsin. Adli, İdari ve Mali Genel AF ile başlayacak güçlü bir refah dönemine ihtiyacımız olduğunu kabul etmek zorundayız! Vatandaşlar; köprü ve otoyollardan geçmeyen araçların parasını ödemekten çoktan bıktı! Demedi, demeyin…
Ekleme Tarihi: 21 Ocak 2025 - Salı
Ömer Küçükkaya

Siyaset, Yargı, Ekonomi üçgeni…

Muhalefetin iktidar karşısında söylemden öteye gidemediği bir süreçte, siyaset tıkandı! Ve siyasi söylemlerin sınırları aşması nedeniyle yargı devreye girdi! İşte tam da burada ekonomi gerçekliğini de olaylara dâhil ederek süreci ve yakın gelecekte yaşanması mümkün olasılıkları sizlerle paylaşacağım.

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın son dönemde sessizliğe büründüğü bir süreç yaşıyoruz. Ve bu bize yakın gelecekte yaşadığımız Şam sürecini hatırlatıyor. Türkiye’nin iç ve dış dengeleri aslında birbirinden pekte farklı değil. İktidar konuşmadığında derin akıl hareket ediyor, derin akıl hareketlendiğinde iktidar susuyor! Bu denklem üzerinden değerlendirdiğimizde; muhalefette son dönemde yükselen sesleri ve iktidarın ketum duruşunu yeni bir derin dalga olarak okumamız gerektiği kanaatindeyim. Kabul etmeliyiz ki; AK Parti, Bursa’da olduğu gibi her yerde çok güçlü ve mobilize değil! Ve yine Cumhuriyet Halk Partisi de Bursa’da olduğu gibi her yerde böylesine dağınık ve ulaşılmaz değil! Aslında siyasi mücadele, hem iktidar hem de muhalefet için Bursa dâhil 3-5 Büyükşehir ve 8-10 şehir de yürütülüyor. Diğer bölgelerde sadece göstermelik hamleler yapılıyor diyebiliriz.

Mesela; Yalova, Çanakkale, Bilecik, Eskişehir, Van, Muş, Ağrı, Trabzon, Rize, Kastamonu, Malatya, Yozgat, Kırşehir, Niğde, Gaziantep, Sivas, Giresun, Şırnak, Bitlis, Erzurum, Edirne, İzmir, Kayseri gibi şehirlere baktığımızda bir siyasi mücadele göremeyiz. Hem iktidar hem de muhalefet bu şehirlerde nötr olarak durmaktadır. Ve yine aynı şehirlerin büyükşehirlerdeki hemşerilerine veyahut hemşeri derneklerine baktığınızda; seçim süreçleri dışında herhangi bir siyasi söylemle sahada olmadıklarını net olarak görürsünüz. Ancak süreci derinlemesine izlediğinizde yine görürsünüz ki; siyasetin ama iktidar ama muhalefet kesimindeki tüm kritik noktalarında bu şehirlerin insanları çok uzun yıllardır etkin ve gizli konumda güçlü kalmayı başarmışlardır. Göze batmazlar ama göz önünde olan tüm noktalarda onlar vardır!

Ekonomik reform beklentilerinin yüksek sesle ifade edildiği bir dönemde, siyasetçilerin söylemleri sonrası haklarında başlatılan ve hızla açılan soruşturmalar ile akabinde gözaltılar ile bulundukları şehirlerden başka şehirlere transfer edilmesinin yaratacağı sokak olaylarını öngörmek zorundayız! Ve yine kabul etmeliyiz ki; Türkiye, son dönemde vergiler ile yönetilen bir ülke oldu! Sıfır araç bayilerine gidenlerin aldıkları proforma faturalarda gördükleri satış fiyatının ÖTV ve vergiler olmaksızın yansıyan hali ile aracın vergili satış fiyatı arasındaki uçurum, hem vatandaşı hem de esnafı hükümet aleyhine geriyor! Ve yine çok yüksek oranlı banka faizleri nedeniyle vatandaşlar ağır borç batağında kaldıkları için bankalara dair sokakta hızla yükselen “bankalar yasal tefeci gibi” söylemi günlük hayatın vazgeçilmezleri arasına girdi!

İktidar milletvekilleri gibi muhalefet milletvekilleri de sokaklardan çekildi! Türkiye Büyük Millet Meclisi dışında düğün, dernek, açılış gibi etkinliklerde görülen milletvekillerine teveccüh tükenmiş durumda! Özellikle Bursa; hem iktidarın hem de muhalefetin birkaç ismi dışında gelecek seçimlerde listelerde olmaları halinde partisine oy kaybettirecek birçok ismi bünyesinde taşıyor! Elbette Bursa gibi büyük şehirlerde büyük ilçelerin de şehirlerden kopma arzusu ve bu yönde eylemleri hem Kent Güvenliği hem de Ulusal Güvenlik açısından yakın gelecekte büyük sorunlar yaşatacak durumda! İnegöl, Mustafakemalpaşa, Karacabey ve Orhangazi gibi ilçelerde Belediye Başkanlarının Kaymakamlardan daha etkin olmalarının ana sebeplerinden biri de Kaymakamların herhangi bir harcama bütçelerinin olmaması diyebiliriz. Şehirlerin yönetimlerinin hızla yerel yöneticilere geçtiği bir süreçte iktidar önce Kent Güvenliği akabinde Ulusal Güvenliği karşısında büyük bir sorun olarak görecektir.

Yargı hususuna geldiğimizde ise görmekteyiz ki; Adalet öncelikle Adalet Bakanlığı personellerine karşı sessiz kalmaktadır! Yargı personellerinin stratejik durumlarına rağmen hem maaş, hem sosyal haklar hem de çalışma ile servis ve yemek gibi haklarında yaşanan mağduriyetler Adalet ve Kalkınma Partisi’nin özellikle büyük şehirlerde olası erken seçimleri kaybetmesinin ana gerçekliği olacaktır. Şöyle ki; kendi özlük ve maaş hakları konusunda mutmain olmayan yargı personelinin sokakta gözlemlenen yorgun ve adaletsizliğe maruz kalmış hali önce kamu çalışanlarını sonrada tüm halkı olumsuz olarak etkilemektedir, etkileyecektir! İktidar; isminin ilk adı olan Adalet konusunda daha ulusal Adalet Teşkilatı için adaleti sağlayamazken, nasıl olurda ülkeye adalet getirebileceğine toplumu inandırabilir? İlk hamle Adalet kavramında, ikinci hamle Kalkınma kavramında olmadıkça ve Kamu Tasarruf Tedbirleri kalkmadıkça Türkiye’de iktidarın iktidar kalabilmesi ne kadar mümkündür?

Siyaset, Yargı ve Ekonomi üç farklı denklem olarak karşımıza çıkıyor olsa bile aslında hepsi Ekonomi bağlamında buluşan gerçekliklerdir. Ekonominin iyi olduğu şehir ve ülkelerde suç oranları hızla azalırken, iktidar siyasilerinin de daha etkin süreçler yaşadığına hepimiz şahitlik ettik. Türkiye’nin geldiği süreçleri tüm detayları ile incelediğimizde; kirasını, kredi kartı ve kredi borcunu, vergisini ödeyemeyen insanların arttığı bir dönem yaşamaktayız. Benzin fiyatının 50 TL’ye dayandığı, lokantalarda yemek fiyatlarının yükseldiği, alınan vergilerin yüzde 50 oranını aştığı Türkiye’de; son dönemde artan trafik ve radar uygulamaları başta olmak üzere genel anlamda idareler tarafından kesilen cezaları da görmezden gelemeyiz!

Türkiye’nin Suriye, Libya, Mısır olmasını asla istemeyiz! Türkiye Yüzyılının umut olduğu bir dönemde, Türkiye’nin iç ve dış dengelerinde çok fazla güçlü olması temennilerimiz ve dualarımızdadır. Lakin geldiğimiz noktada görmekteyiz ki; Türk, boynu bükük olandır! Ne Türk, ne Türkler bu boynu büküklüğü daha uzun bir süre hazmedemezler kanaatindeyim. Tarihi incelediğimizde görmekteyiz ki; Türk’e boyunduruk vurmaya kalkan hiçbir gövde ve düşman sağlam kalmamıştır. Bu sebeple; Türkiye’nin hızla küresel köleleştirme zihniyetinin ötesine çıkacak hamleleri daha güçlü atarak Ulus Devlet bütünlüğünde kendisini güçlendirmesi şarttır. İşte bu ahval içerisinde hem siyasetin hem yargının hem de ekonominin artık toparlanması, silkelenerek kendisine gelmesi elzemdir. Aksi bir durum ülkede kaos ötesi bir iç savaş demektir!

Ankara’nın sokağa inmeyen siyasilerini değil, bizi dinlemesi Memleket lehine önem arz etmektedir. Deri koltuklarından ve lük otomobillerinden sokağa inmeyen, inemeyen, sokakta çöp toplayanları görmeyenler iktidar olamaz! Hatırlayınız; Alinur Aktaş koltukta otururken Büyükşehir Belediyesi karşısında çöpten ekmek yiyen bir vatandaşı görerek “Çöküş Bursa’da başlayacak” yazmıştım. Ve o dönemin Büyükşehir Belediye Genel Sekreteri Ulaş Akhan yakama yapışmış “bana Allah’ın selamını verme kardeşim” demişti. Şimdi bu saydığım isimlerin hepsi gitti! Halk, önce sandıkta silkeledi bunları sonra Bursa siyasetinden! Lakin Ankara’nın gözünü açması lazım! Vatandaş, homurdanmayı kesti! Vatandaş, Ankara’ya kulak kabartmayı kesti! Vatandaş, başka yerlerden başka sinyaller alma telaşında…

Kısacası; ben demiyorum ki, sokak bir gün ansızın karışır! Ama diyorum ki; sokaklar karışmadan, Ankara gerekli reformları hızla gerçekleştirsin. Adli, İdari ve Mali Genel AF ile başlayacak güçlü bir refah dönemine ihtiyacımız olduğunu kabul etmek zorundayız! Vatandaşlar; köprü ve otoyollardan geçmeyen araçların parasını ödemekten çoktan bıktı! Demedi, demeyin…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ekosektor.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.