Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İbrahim Burkay, 2014 yılında BTSO seçimlerine az bir vakit kala “Güçlü Bursa Güçlü Türkiye” mottosunu ifade ettiğinde, çoğu kimse bunun bir hayal olabileceğini bile idrak edememişti. Birkaç inanmış adam ile yola çıkan BTSO Başkanı İbrahim Burkay ve ekibi, o gün hayal bile edilemeyenleri bugün ardın sıra gerçekleştiriyor. Peki; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu mottoyu daha ileriye taşıyarak “Güçlü Türkiye Güçlü Vatan” hayallerimizi gerçekleştirebilecek mi? İşte bugünlerde tam da bu sorunun cevaplarını bulmak üzereyiz değerli okurlarım. Bahar mevsimine ramak kala, mübarek Ramazan ayında, Şeker tadında bir bayram yaşamamıza çok fazla bir zaman kalmadı. İnşallah Türkiye; Kafkasya’dan Avrupa’ya çok güçlü geliyor…
Bir yanda Irak, Suriye, İran, Mısır koridoru öte yanda Bulgaristan, Bosna Hersek, Hollanda koridoru ile Türkiye sınırlarını genişletmeyi başardı. Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti ile başlayan “Mavi Vatan” bugün okyanus ötesine Afrika kıyılarına kadar uzanan “Mavi Sancak” oldu. Türkiye, topraklarını coğrafik olarak genişletmiyor olsa bile ekonomik gücünü ve Türkiye markalı ürünlerin pazar ağını sınırlar ötesine ulaştırmayı başardı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu döneminde başlayan “stratejik ekonomi” atakları, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan döneminde “demografik ekonomi” atakları olarak devam ediyor. Suriye’de MİT Başkanı İbrahim Kalın ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın içtikleri kahvenin hatırının 40 yıldan fazla süreceğine inanıyorum. Ve yine Bilal Erdoğan’ın Bursa Milletvekili Mustafa Varank’ın da eşlik ettiği Şam ve Suriye ziyaretlerini Türkiye adına pozitif okumak gerektiğine inanlardanım. Her ne kadar eleştiriyor olsak bile kabul etmeliyiz ki; Adalet ve Kalkınma Partisi, ülkeyi Cumhuriyet Halk Partisi’nden daha fazla sahiplenmiş durumda. Cumhuriyet Halk Partisi’nin örgütsel açıdan bütünleşemediği Türkiye’de, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tüm ekonomik verilerin olumsuzluğuna rağmen oyunu sandıkta yükseltmeyi başarıyor. İşte tam da burada kabine değişimi ve erken seçimden önce “fırsatları yakalayarak değerlendiren Türkiye” modelinin güçlenmesine katkı sağlamalıyız.
“Vatan” kelimesi sözlük içeriğinde; “bir ulusun bağımsız ve egemen olarak üzerinde yaşadığı yeryüzü parçası ve onun havası ile karasuları” olarak tanımlanıyor. Bugün Türkiye’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının ticaret yaptıkları, ekonomi ürettikleri, turizm yaptıkları toprakları da birer vatan olarak değerlendirebilir miyiz? Balkanlar, Türkiye için vatan mıdır? Peki; Suriye, Irak, Mısır, İran ve hatta Filistin? Azerbaycan, Türkiye için vatan mıdır? Kafkaslar, Avrupa’nın önemli bir kesimi ve hatta Amerika Birleşik Devletleri Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları için vatan mıdır?
Bağımsız ve egemen olarak yaşadığımız yeryüzü parçası ve onun havası ile karasuları “vatan” olarak tanımlanıyor ise; Dünya, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşları için Vatan’dır!
Bugün, Güçlü Türkiye’yi inşa ederken daha fazla “yerli üretim” inşa etmeye mecburuz. Sadece, teknoloji ve diğer sektörlerde değil aynı zamanda “medya” üretimi de gerçekleştirmeliyiz. Türkiye’nin birçok şehrini daha fazla tanıtmalı, birçok şehrimizdeki fırsatları daha iyi aktarmalı ve yine birçok şehirdeki üreticilerimizi tarımdan sanayiye, kültürden teknolojiye daha fazla yurt içi ve yurt dışı unsurlar ile buluşturmalıyız. Kendi içerisinde kavga eden değil, aksine kendi içerisindeki tüm dengeler ile barışık bir Türkiye inşa etmeye mecburuz. Onlarca yıllık kavgaları bitirerek, yıllardır dağlarında kış olan Doğu ve Güneydoğu’ya yeniden baharlar getirmeliyiz. GAP projesinin fırsatlarını değerlendirerek; Bitlis, Bingöl, Van, Ağrı, Muş ve nice Doğu ve Güneydoğu şehirlerimizde hem tarım ve hayvancılığı teşvik etmeli hem de turizm değerlerimizi gün yüzüne çıkarmalıyız. Murat çayı ile başlayan bereket koridorunu, Dicle ile Fırat ile genişleterek Nemrut’tan Ağrı Dağı’nın eteklerine yeniden barış güvercinleri uçurmalıyız. Daha güçlü bir Türkiye için Doğubayazıt’ın sınır fırsatlarını değerlendirerek orada yeni bir şehir inşa etmeyi başarmalıyız. Ve daha ötesinde Şırnak’ta, Hakkâri’de, Mardin’de güçlü bir bahar esintisi estirerek Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e “Güçlü Türkiye Güçlü Vatan” çığlıkları atmalıyız. Trabzon’da horon teperken, Ağrı’da halay çekmeli, Bursa’da; Ulucami’de hep beraber dua ederek, iftarımızı açabilmeliyiz…
Eğitim öncelikli, yerinde üretim öncelikli, kalkınma ve bütünleşme öncelikli, ileriye ışık tutan devlet modellerimiz ile Türkiye’nin gücünü Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e yeniden göstermeliyiz. İşte bunu yaparken sadece ülkenin doğusunu düşünmemeliyiz! Aksine şehirlerimizin de doğu ve kuzeyini, batı ve güneyini çok iyi değerlendirmek zorundayız. Bursa üzerinden örneklendirecek olursak eğer bitmeyen bir Çataltepe Sanayi Bölgesi ile yüzleşiyoruz. Ve yine on yıllardır gelmek bilmeyen hızlı tren hattı! Ve yine ısrarla atıl durumda bırakılan Bursalılara göre Yenişehir, Dünya’ya göre “Bursa Havalimanı” gerçekliğimiz var. Bitmeyen hastanelerimiz ve bir deprem ile yıkılacak koca bir Bursa var! Şehrin tamamında söz sahibi olamayan bir Bursa Ticaret Borsası görmekteyiz. Ve yine Esnaf Oda Başkanlarının sektörlerine dair şehir ve sektör bazında pozitif artı değerler katamadığını kabul etmeliyiz. Bursa’yı tüm kilometre taşlarında bütünleştirmek zorundayız! Bursa’yı bütünleştirmeliyiz ki; Türkiye’nin hiçbir kilometre taşında eşitsizlik, adaletsizlik, imkânsızlık olmasın. İşe; Bursa’dan başlamak zorundayız, değerli okurlarım. Kurucu şehirden.
“Güçlü Türkiye Güçlü Vatan” mottosu hepimizin en büyük dayanağı değerli okurlarım, kıymetli vatandaşlarımız. Biz, vatanımızı Türkiye olarak değerlendiriyoruz. Ancak Türkiye diye tanımlandırdığımız coğrafyanın ne kadar büyük ve geniş olduğunu idrak etmiyoruz! Unutmayınız; Doğu Türkistan’da ağlayan çocukta, Suriye’de veyahut Irak’ta ağlayan çocukta, Bosna Hersek’te veya Filistin’de ağlayan çocukta bizim çocuklarımız. İşte bu sebeple daha fazla çalışmalıyız, daha fazla üretmeliyiz ve daha fazla Türkiye Cumhuriyeti Devleti için yekvücut olmalıyız. Unutmayın; bugün ölme günü değil! Bugün yarınlar için omuz omuza, tek vücut, tek ruh, tek vatan olarak yaşama günü. Bugün ideallerimiz için yaşayamaz ve yaşatamazsak, yarın ölmemizin hiçbir anlamı olmayacaktır. Hatırlayın; İstiklal Marşı’nı, canları pahasına bu vatanı bizlere armağan eden Aziz Şehitlerimizi ve Gazilerimizi…
Ne diyordu İstiklal Marşı’nın son kıtasında;
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!