İstiklal Marşı’nın 104’ncü yılında “yeni parlamento”, “yeni hükümet sistemi” ve “yeni anayasa” süreçlerine değinmek istiyorum. 12 Mart 1921 günü kabul edilen İstiklal Marşı’nın bugünkü geçer hali ile değerlendirilmesinde görmekteyiz ki; mevcut parlamento, hükümet sistemi ve anayasa yetersiz kalmaktadır. Şair Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan şiir, Bestekâr Osman Zeki Güngör tarafından marş haline getirilmiştir. Yani birileri şiiri yazarken, güftesini yaparken birileri de besteleyerek müzik ile ve duruş ile hareketli bir vücut aldırmışlardır. Türkiye ve Anadolu’da böyle inşa edilmemiş midir? Birileri ülke için can verirken, birileri ülke için mallarını verirken, birileri de ülkeyi inşa etmek adına emek harcamamış mıdır? İstiklal’den İstikbal’e 104 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yeni süreçlerine hazır mısınız?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dönemi teknik olarak bitti diyebiliriz. Bu cümleden kasıt şudur ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “Devlet Başkanı” yapan statü artık uygulama ve yürürlülük açısından yetersiz kalmakta ve yine bahse konu “Devlet Başkanı” statüsünün eksiklikleri ile tehditleri gün yüzüne çıkmıştır. Bu sebeple Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ında ifade ettiği şekli ile “yeni anayasa” süreci teknik olarak yerel seçimlerin hemen akabinde başlatılmıştır. Birçok siyasi partiden iktidar cephesine geçişler, muhalefetin Cumhuriyet Halk Partisi öznesinde iktidar olma yolundaki güçlenme süreci, İmralı süreçleri ve ötesinde yerel yönetimlere yönelik ülke genelindeki kayyum uygulamaları ile “Genel AF” ifadelerinin güçlendirilmesi dikkate alınması gereken hususlardır. Şöyle ki; Bakan Yardımcıları yerine “Müsteşarlık” makamının yeniden geriye getirilmesi de devletin kendi iç otokontrol sürecini yerinde tedavi etmesi adımı olarak değerlendirilebilir.
Türkiye’nin uzun zamandır beklediği açıklama muhtemelen “19 Mayıs 2025” tarihinde ilk defa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ikrar edilecektir. Lakin bu süreç “23 Nisan 2025” tarihi itibariyle kamuoyu nezdinde idrak edilmeye başlanacaktır diyebiliriz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Çanakkale’de 18 Mart 2025 tarihinde ifade edeceği tarihi cümleler aslında Türkiye için “Vatan kriterlerinin değişmesi” anlamı taşıyacaktır. Türkiye için “Vatan” sınırı artık Edirne’den Kars’a olmayacaktır! Türkiye; Misak-ı Milli sınırlarını çok fazla uzun sürmeyecek bir takvim içerisinde haritalarında belirginleştirecektir.
Muhtemelen 2026 Mart ayında olması beklenen ilk seçim ile birlikte “yeni parlamento” Arap, Kürt, Zaza ve Çerkez nüfusun etkin olduğu bir siyasi demografik süreç başlatacaktır. “Yeni Anayasa” içeriğinden “Türk” ifadesi kaldırılacak mıdır? İşte bu husus referandum sürecindeki hareketliliklere bağlıdır. “Türk Milleti” olarak ifade edilen kitlenin kendisini ifade eden cephelerinin siyasi ve hukuki mücadeleleri ile tek kanat birleşimleri çok değerli olacaktır. Yeni süreçte “Türkiye” ve “Türkiyeli” kavramları güç kazanacaktır…
Ağırlığının gençlerden oluşması beklenen “yeni parlamento” ile birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi yaş ortalaması 47’ye indirgenecektir. Mevcut şekillerde yaş ortalaması 52 olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yaş ortalamasının 47’ye indirgenmesi ile birlikte Avrupa Birliği süreci hız kazanırken, Türk Devletleri Teşkilatı süreci durağanlığa geçecektir! Ulusal ekonomiden, bölgesel ekonomiye hızlı bir geçiş süreci gerçekleştiren Türkiye’nin 2030 yılı itibariyle birlikte “küresel ekonomi” kurallarına göre yönetilmesi sürecine dair tüm hukuki yaptırımlar tamamlanmış olacak diyebiliriz.
Türkiye’nin kalbi Bursa’dan örnek verecek olursak eğer “yeni anayasa” ve “yeni hükümet” sisteminde Cumhurbaşkanı yine varlık gösterecek lakin Başbakanlık kavramı ve Milletvekilliği makamları güçlendirilerek yeniden tesis edilecektir. Türkiye’de mevcut iki Cumhurbaşkanı Adayı’nın da Karadeniz kökenli olduğunu değerlendirdiğimizde görmekteyiz ki; “yeni Cumhurbaşkanı ya Rizeli yâda Trabzonlu” olacaktır. Ve yine Mansur Yavaş gibi İç Anadolu veyahut Doğu, Güneydoğu kökenli bir Cumhurbaşkanı olasılığını 2037 yılına kadar ön görmediğimi ifade edebilirim.
Sivil toplum kuruluşlarının yeniden değerlendirilmesi sürecinin 2025 yılı Kasım ayı ile birlikte başlayacağı “yeni hükümet” sistemi hazırlıkları kapsamında çok sayıda sivil toplum kuruluşu kapatılacak ve federasyonlar altında yapılandırılacaktır. Bu şekli ile sivil toplum kurumunun kurumsallaştırılması ve gereksiz yoğunluklar ile ekonomik ve siyasi dalgalanmaların önüne geçilmesi planlanmaktadır. Benzer şekli ile 2026 yılında yapılacak Oda ve Borsa seçimleri sonrasında Oda ve Borsa yapıları da yeniden düzenlenerek, “yerel yönetim” meclisleri gibi özgün bir kurumsal kimlik ve yasal sorumluluk kazanacaklardır. Yani Oda ve Borsa Meclis Üyeleri de tıpkı Belediye Meclis üyeleri gibi altına imza attıkları kararlardan ötürü yargılanabilme ve tazminat ödeyebilme sorumluluğu altına gireceklerdir!
Olası bir Cumhurbaşkanı değişiminde bu süreç 2030 seçimlerine kadar sürecek, 2030 yılı Haziran ayında gerçekleşecek seçimler ile Türkiye Büyük Millet Meclisi yaş ortalaması 45’e düşürülecektir. Bu şekli ile Türkiye’nin üst düzey bürokrat yaş ortalaması 50’ye çekilirken Vali, Kaymakam, Genel Müdür, Müsteşar olarak görevde olanların çok azı 60 yaş ve üstü kalacaktır diyebiliriz.
Demografik dağılım içerisinde son seçim süreçlerinde Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu ile seçmen ve aday bağlarını iyiden iyiye kaybeden Cumhur İttifakının “yeni lider” ve “yeni parti” çıkışı ile “yeniden iktidara” sloganı ile başlatacağı güçlü bir dönüşüm sürecine hep beraber tanıklık edeceğiz. Türk Lirası’nın yerini “dijital TL” alırken, yeni Türkiye sisteminde kentsel dönüşümün yerini “köysel dönüşüm” alacaktır. Büyük şehir nüfuslarının hızla azaltılacağı önümüzdeki 20 yıl içerisinde yeniden köy yaşamı aktif edilirken, daha dijital bir Türkiye ile yüzleşeceğiz. Doğu, Güney, Kuzey ve Batı sınırlarımızdan gelecek olası savaş risklerinin çok yüksek olduğu önümüzdeki 10 yılda en az 3 orta büyüklükte savaş yaşayacağımızı belirtmekte fayda görüyorum.
Milletvekili tanımı değişecek! Evet, Milletvekilleri son geldiği şeklinde görüldüğü gibi herhangi bir nüfus veya kitleyi temsil etmeyecekler! Bu sebeple “oralı buralı şuralı” gibi tabirlerin “yeni parlamento” kuruluş sürecinde hiçbir anlamı kalmadı diyebiliriz. Milletvekili olacak kişilerin nitelikleri, yabancı dil eğitimleri, küresel bağlantıları ön planda değerlendirilirken yerel bağların pek önemi kalmayacağını ifade edebiliriz.
Son emeklilik güncellemeleri ile birlikte 2030 yılından itibaren çalışma yaşı 45 yaşına indirgenecek Türkiye’de, robot ve makine teknolojileri dönemi hız kazanacak. Tarlalarda daha fazla elektrikli traktör ve ekipman yer alırken, çiftçi ve köylü yaş ortalaması 45 yaş ve üstü olarak değişkenlik gösterecektir. Ve yine köylerde yaşayacak insanların çoğunun eğitim düzeyi Lise ve üstü olurken, “yerel yönetim” döneminin yerini “yerinde yönetim” olarak güncelleyeceği bir süreç ile yüzleşmemiz önümüzdeki 10 yıl içerisinde mutlak görünüyor. Kısaca 45 yaş altı şehirlerde yaşarken, 45 yaş üstü köylere çekilecektir…
Kısacası; Milletvekili olmak isteyenlerin şimdiden tüm adımlarını en doğru şekilde profesyonel atması ve 700 Milletvekili’nden oluşacak 105 şehirli Türkiye’yi yönetmeye hazır olmaları gerekliliğini vurgulamak isterim. Öngörü bizim, karar Milletin…