Hep merak etmişimdir, ülkemizin batısına göç edenler, neden cenazelerini memleketlerine yollarlar diye?
Her yer yola çıkan durumu düzeltip geri dönme umudunu taşır. Fakat geri dönenlerin oranı hele de uzun solukluysa yüzde biri dahi geçmez. Göç hep ümit kapısı olmuştur Anadolu halkı için. Daha iyi bir yaşam arzusu batıyı cazibe merkezi haline getirdi fakat göç edenleri kentlileştiremedi. Göç edenler aidiyet duygusu hissetmedi. Bu yüzden şehirlerde onlarca hem şehri derneği var. İl, ilçe hatta köy dernekleri bile var. Burada iletilmek istenen mesaj şu: evet biz buralara geldik ve buralara sürüklensek de buralı olmayacağız. Şartlar bizi buna zorladı, ama kalıcı değiliz, doğduğumuz topraklara mutlaka geri döneceğiz. Heybemizi doldurabildiğimiz kadar doldurup sılaya döneceğiz. Ama bugün, ama yarın, bir gün elbet döneceğiz ümidi hep canlılığını korur. Fakat gel gör ki şartlar buna izin vermez. Ya şehrin keşmekeşine adapte olup entegre olur ya da valizini hep kenarda tutar. Dönmek ister fakat işini kaybetme korkusunu taşır. Aile düzeni, bölünüp, parçalanması. Çocuklarının okulu veya bu kuşağın sılaya mesafeli durması, falan derken birçok engel bulur karşısında. Bu durum ebeveyn için tam bir hayal kırıklığına yol açar. Umudunu başka bahara erteler. Artık emekli olunca dönerim düşüncesi oluşmaya başlar. Eğer o da gerçekleşmezse bari cenazemi memlekete anne babamın yanına götürün vasiyetinde bulunur. Ne yazık ki bu vasiyeti de kabul görmez ve ikinci kuşaktakilerin zaten dönme düşüncesi olmadığı için cenazeyi yaşadıkları şehre gömer. Ve böylece memleket hasretiyle ölüp gider.
Göç edenler, ne batılı olabiliyor, ne de doğulu olarak kalabiliyorlar. İki farklı kültürün arasında sıkışıp kalıyorlar. Doğuya gider, batılı gibi davranır, kabul görmez. Batıya gider, doğulu gibi davranır yine kabul görmez ve dışlanır. Sıla da gurbeti, gurbette sılayı özler. Velhasıl bu araf hali yaşamın tüm boyutlarına sirayet eder. Durum böyle olunca bari memleketi yaşadığım yere taşıyayım, özlemimi bu şekilde dindireyim diye düşünmeye başlar. Ve böylece batıda kendi kültürünü sürdürmeye çalışır. Düğününü, cenazesini kendi gelenek ve göreneklerine göre yapmaya çalışır. Kurdukları çeşitli dernek ve vakıflarla şenlik, festival vb etkinliklerle geleneklerini yaşamaya ve yaymaya çalışırlar. Bir süre sonra bu geleneklerde kültürel dezenformasyona kurban olur ve kaybolur gider. Ve asimilasyon kaçınılmaz olur.
Dünyanın modern ülkelerinde böyle bir tablo ile karşılaşmak zordur. Fransa’nın Marsilya şehrinde oturan biri, burada iş yok Paris’e taşınalım gibi bir kaygı yaşamaz ya da Almanya’dakiler. Çünkü sözü edilen ülkelerde bölgesel eşitsizlik yoktur. Bu vehamet sadece ekonomik gelir dağılımının düzensiz olduğu bizim gibi ülkelerde yaşanır. Düzelmesi içinde bölgesel kalkınmışlık farkının ortadan kalkması gerekir. Bu da emek ister, bilinç ister, zaman ister. Bu işin ceremesini çeken ve mağdur olan hep yoldakiler olur. Bir yarısını memlekette, diğer yarısını gurbette bırakır. Parçaları dağılmış bir puzzle gibi, bir türlü toparlanamaz.